'Velev ki cemaatçiyiz, parayı yememişler mi?'

İşadamı-bürokrat-bakan çocukları üçgenindeki yolsuzlu savlı soruşturmanın merkezi adliye koridoru ile yargı bürokrasisinde konuşulanlar, operasyonun boyutunun büyüklüğünü ve çatışmanın derinliğini ortaya koyuyor.

Yayınlanma: 20.12.2013 - 12:10
Abone Ol google-news

 

İçişleri, Çevre ve Ekonomi Bakanlarının çocuklarının gözaltına alındığı, bir adım ötesinde de bakanların Yüce Divan yargılama tartışmalarının başlanacağı işaretini veren kritik bir görevdeki yetkili, “Elde delil, belge yokken çocukları ve bakanları suçlayacak bir çılgınlığa kim kalkabilir ki? Velev ki cemaatçiyiz, parayı yememişler mi?” sorusunu yöneltiyor. Dosyadaki kimi delil ve belgeleri gören bir kaynak, ilk başta kendilerinin de kuşkuları olduğunu ancak savcılığının “elinin sağlam” olduğunu gördüklerini belirtirken, “Eğer iddianamede deliller yeterli değilse, ayakları yere basmıyorsa kabul o zaman ‘hükümete yönelik operasyon’ diyelim. Dosyaya ilişkin hiç bir şeyden haberi olmayanların çıkıp da ‘operasyon’ demesi kolaycılık. Yolsuzluk var mı, yok mu bu tartışılmalı” değerlendirmesini yaptı.
Hem hükümet kanadı hem de Fethullah Gülen camiası kendi açılarından operasyona ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, tartışmanın fitilini ateşleyen operasyon öncesi hazırlıklarda yer alan, yürütülmesinde etkili olan asıl aktörler ise şu ana kadar konuşmadılar. Kimilerinin cemaatle hükümet arasındaki “bilek güreşi”, kimilerinin  ise “hükümete yönelik operasyon” tanımlamaya çalıştığı yolsuzluk ve rüşvet savlı soruşturmaya ilişkin adliye koridoru ile yargı bürokrasisi kulislerinde konuşulanları not ettik. İşte o yetkililerden kimilerinin öne çıkan değerlendirme ve yorumları şöyle:


Emniyet operasyonu eli zayıflattı

İçişleri Bakanı Muammer Güler, Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar ile Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın çocuklarının da aralarında bulunduğu kişilerin gözaltına alınmasına yönelik operasyondan hemen sonra İstanbul Emniyeti’ndeki 5 şube müdürünün görevden alınmasıyla operasyon aslında ilk sekteye uğratılmış oldu. Çünkü polis şeflerine yönelik hükümet kanadından gelen operasyon bir anlamda bakan çocukları ile diğer şüphelilerin emniyet sorgularının da “çökmesini”  anlamını taşıyordu. Başsavcılık da iki yeni savcıyı görevlendirilmesini bununla gerekçelendirdi. Her ne kadar kaynaklar, “Mevcut savcıları geri çekerek değil, onlara yardım için iki arkadaş görevlendirildi. Bu arkadaşlar da tecrübeli kişiler” deseler de kamuoyu bu hamleyi doğrudan bir müdahale olarak değerlendirmeye devam ediyor.


Bakanlar nedeniyle Öz devrede

Soruşturmanın koordinasyonunu Ergenekon ismiyle özdeşleşen başsavcıvekili Zekeriya Öz’ün yürütmesi dikkat çekiyor. Soruşturmada neden koordinatör başsavcıvekiline gereksinim duyulduğu sorusunun yanıtı aslında ilerleyen aşamalarda operasyonun daha da yukarılara doğru yöneleceğinin habercisi olarak yorumlanabilir. Çünkü devlet büyüklerinin soruşturulma usullerine ilişkin HSYK’nin genelgesi bu noktada önem kazanıyor. Genelgeye göre, bakanlarla ilgili soruşturmalar ya bizzat başsavcılarca ya da vekilinin koordinasyonunda yürütülebiliyor. Çocukların “devlet büyüğü” sayılamayacağı gözetildiğinde, ilerleyen aşamalarda üst düzey bir yetkilinin de dediği gibi olay doğrudan “büyükleri” de kapsama alanına alacak gibi görünüyor. “Büyükler” olarak nitelendirilen Bakanlar konusunda savcılığın anayasa uyarınca birşey yapamayacağı ancak Adalet Bakanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yollarını izleyerek TBMM’yi bu kişilere yönelik eylem ve suçlamalara ilişkin haberdar edeceğinin altı çizilerek, “Bakanlarla ilgili süreç ayrı bir şekilde Meclis’te işleyecek” değerlendirmesi yapılıyor.


Niye 3’ü birarada soruşturma?

Eş zamanlı yapılan operasyonlar sanki tek soruşturmaymış gibi yansıdı. Oysa İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 3 ayrı soruşturma bulunuyor. Üç soruşturmanın aynı zamanda yapılması Ankara yargı bürokrasisinde de zamanlaması nedeniyle “kuşkuya” neden olmuş. Üst düzey bir yetkili, İstanbul Başsavcılığının Ankara ile yaptığı dar kapsamlı görüşme ve bilgilendirmenin ardından “savcılığın elinin oldukça güçlü” olduğu izlenimini edindiği bilgisini paylaştı. Aynı yetkili, operasyon zamanlamasının kendisine de ilginç geldiğini söylerken, “Ama işin özü de kaçmamalı. Deniyor ki, ‘Başbakana yönelik operasyon’. Bu kolaycılığa kaçmamak lazım. İhtiyatı elden bırakmayalım ama yanlış yapan birileri varsa da gereği yapılsın” değerlendirmesini yaptı.

Gelişmelerin salt cemaat ile hükümetin kavgasının devamı gibi algılanması durumunda “özün” gözden kaçırılma riski bulunduğunu anlatan üst düzey yargı yetkilisi, “Türkiye, yolsuzluk var mı, yok mu bunu tartışmalı. Yolsuzluk olayı olup olmadığı aydınlanmalı. Eğer iddianamede deliller yeterli değilse, ayakları yere basmıyorsa kabul o zaman ‘hükümete yönelik operasyon’ diyelim. Dosyaya ilişkin hiç birşeyden haberi olmayanların çıkıp da ‘operasyon’ demesi kolaycılık” olarak yorumladı.


Kendilerini kaskolatıyorlar

Soruşturmanın içeriğinden çok olayı yalnızca cemaat-hükümet çerçevesine sığdırılmaya çalışılmasını, “herkesin kendisini kaskolatması” olarak nitelendirdi. Bunun ne demek olduğunu ise üst düzey yetkili şöyle açıkladı:

“‘Ben yanlış adam değilim, yanlış yapmadım’ deyip birşeyler (operasyon) yapılınca ‘falanca tarafa vurmak için yaptılar’ diyerek kendinizi kaskolatmış oluyorsunuz. Bundan sonra olacak herşeye karşı ‘Bunlar benimle bunun için uğraşıyorlar’ denecek. İşte ‘Ben camiadan olduğum için, hükümetten olduğum için vuruyorlar’ gibi bir noktaya getiriliyor iş. Böylece de kendilerini kaskolatmış oluyorlar.”

Üst düzey yetkili, elinde delil, belge olmadan bir savcının 3 bakanın çocuklarını gözaltına aldırtıp, bakanlarla ilgili işlemlere hazırlanmak gibi “bir çılgınlığa kalkmayacağına” işaret ederek, “Elde delil, belge yokken çocukları ve bakanları suçlayacak bir çılgınlığa kim kalkabilir ki? Gelişmeler tarafların bilek görüşe olarak değerlendirilmesin” dese de öyle değerlendirilmeye devam edilecek gibi görünüyor.




Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler