6. kitlesel yok oluş

Tüm türlerin en az yüzde 75’inin kaybolduğu bir “kitlesel yok olma” çağından geçiyoruz. Dünyada vahşi hayvan nüfusu yüzde 50’nin altına düştü.

Yayınlanma: 22.02.2019 - 21:03
Abone Ol google-news

Nüfusumuzun bu kadar artmasının çarpıcı sonuçlarından biri de gezegenimizdeki memelilerin, kuşların, sürüngenlerin, böceklerin ve deniz canlılarının sayısının gittikçe azalması oldu. Nüfus artışı demek doğal ortam kaybı demek bir anlamda, aşırı avlanma demek. Bunlarla birlikte insan kaynaklı toksik kirlilik, iklim değişikliği de var. Ekosisteme istilacı türlerin girmesini de eklersek doğadaki binlerce türün neden yok olduğu konusunda bir fikrimiz olur.

Durum gerçekten felaket. Dünya Yaban Hayatı Koruma Fonu (WWF) omurgalı nüfusunun 1970’ten bu yana ortalama yüzde 60 oranında düştüğünü tahmin ediyor. Son yirmi yılda kral kelebeği nüfusunda örneğin, yüzde 90’lık (sayı olarak 900 milyon) bir kayıp var. Pasifik mavi yüzgeçli orkinosların sadece yüzde 3 denizlerde. Yani çoğu avlanarak katlediliyor. Geçen yıl son erkek üyesini kaybeden beyaz gergedan ile Brezilya’ya özgü mavi papağanı da unutmayalım.

Sadece 7 bin çitanın kalması ne kadar kötü bir haber. Afrika aslanlarının sayısı 1993’ten bu yana yüzde 43 oranında azaldı ki çok çok kötü bu. Rusya ve Çin’de sadece 100 kadar Amur leoparı kaldı. Böcek türlerinin üçte biri tehlikede, dünyadaki toplam böcek sayısı da her yıl yüzde 2.5 oranında düşüyor. WWF Başkanı Mike Barrett, “Bir uçurumun kenarına doğru bir uyurgezer gibi gidiyoruz” derken son derece haklı.

Kaç türün nesli tükendi?

Gezegenimiz, sadece bir kısmı keşfedilebilen dokuz milyon ila bir bir trilyon türe ev sahipliği yapıyor, bilindiği gibi, bu nedenle kesin bir rakam yok, sadece bilim adamlarının tahminleri var. Omurgalı canlı türleri yakından incelenebildiği için, bunların en az 338 türünün neslinin tükendiğini biliyoruz. Yaklaşık 16 bin bilim adamının küresel ağı olan Uluslararası Doğa Koruma Birliği’ne (IUCN) göre nesli tükenmekte olan 26 bin 500 tür var. Bu rakam amfibi türlerin yüzde 40’ını, resif yapan mercanların yüzde 33’ünü, memelilerin yüzde 25’ini ve kuşların yüzde 14’ünü kapsayan bir rakam.
Hawaii’deki ağaç salyangozlarının George adlı üyesi “dünyanın en yalnız salyangozu” olarak biliniyordu. 14 yıl yaşadıktan sonra öldü. New York State Üniversitesi biyologlarından Rebecca Rundell, “üzgünüm ama aslında üzüntüden çok kızgınlık duyuyorum. Çünkü bu çok özel bir türdü ve çok az kişi bunu biliyordu” diyor.

Toplu tükenme

Şimdi birçok bilim insanı tüm türlerin en az yüzde 75’inin kaybolduğu bir “kitlesel yok olma” çağından geçtiğimizi düşünüyor. Bu altıncı kitlesel yok oluş demek. Beş kitlesel yok oluş gerçekleşti ve bunların tümü son 450 milyon yılda meydana geldi. Sonuncusu yaklaşık 66 milyon yıl önce, büyük bir asteroit çarpması sonucu dinozorların yok olmasıydı ki bunu bilmeyenimiz yok.
Ama bu son tükeniş öncekilerden farklı. Tamamen iklim değişikliğine bağlı olarak tetiklendi çünkü. Tükeniş son derece hızlı gerçekleşiyor. Dünyada yaşayan tüm türlerin yüzde 99’u gitti. Bilim insanları mevcut nesillerin tükenme oranını doğanın normal hızının 100 ile 10 bin katı arasında olduğunu belirtiyorlar.

Sonuçları ne olacak peki?

Her şeyden önce tür kaybı, insanlığın dayandığı besin zinciri üzerinde yıkıcı etkiler yaratabilir. Deniz yaşamının yüzde 25’inden fazlasını oluşturan okyanus resifleri zaten yüzde 50 oranında azalmış durumda, 2050 yılına kadar tamamen kaybedilmiş olacak. Böcekler, bitkileri döller, insanlar da bitkileri yer. Bu kayıplar bu olanağı elimizden alacak gibi görünüyor böyle giderse.

Yeniden ürerler mi?

Bilim adamları, DNA teknolojisini kullanarak, kaybolan türleri yeniden yaratmaya çalışıyorlar. Birkaç yöntemi var. Birincisi, “geriye dönük ıslah”, yani soyu tükenmiş türlere benzer özelliklere sahip bir canlı türünün eşleştirilmesi. 2009’da nesli tükenmiş bir Pirene dağkeçisinin DNA’sı en yakın tür olan bir keçiyle eşleştirildi örneğin. Doğan yavrular sadece yedi dakika yaşasalar da bu bir umut verici gelişme tabii. İkinci seçenek ise klonlama.

Belki de tüm bunlara gerek kalmadan çevreye saygılı bir insanlık bilincimiz olsa her canlıya yetecek dünyada keyifle yaşayabiliriz oysa.

Ekvador’a bağlı Galapagos Adaları’ndan Fernandina’da, en son 100 yıl önce görülen ve neslinin tükendiği sanılan bir kaplumbağa türüne rastlandı. Adada türe ait daha fazla kaplumbağa olduğunu düşünen çevrecilerin, dev kaplumbağayı, Santa Cruz Adası’ndaki bir hayvan besleme merkezine götürdükleri belirtildi. Canlı bir Fernandina dev kaplumbağasının, en son 1906 yılında görüldüğü bilgisi paylaşıldı.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler