İşte 'FETÖ' sözlüğü

Türkiye’de hemen tüm siyasetçilerle çok rahat görüşürken ABD’nin Ankara Büyükelçisi Abramowitz ve Papa II. John Paul ile buluşarak etkisini yurtdışına taşıdı.

Yayınlanma: 09.08.2016 - 07:01
Abone Ol google-news

Gülen, ANAP döneminde kendisine açılan alanı cemaatini büyütmek ve yeni eğitim kurumları oluşturmak için kullandı. Giderek büyüyen cemaatin verdiği güçle 1990’lı yıllarda Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ile görüştü.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz ile de 1983 ve 1990 yılları arasında görüşen Gülen ilerleyen yıllarda Papa II. John Paul ile görüşmeler yaparak etkisini uluslararası alana taşımayı başardı.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı kuran cemaat, bu vakfın büyük katkısıyla, 90’lı yılların başından itibaren “sivil toplum” alanında ve büyük sermaye ile önemli ilişkiler kurdu.

Ziyaretçi kuyruğu

Bu dönemde iki büyük medya patronu Aydın Doğan, Dinç Bilgin, Gülen’i gazetelerinde ağırlıyor, ünlü gazeteciler ve yazarlar akın akın Gülen’i ziyaret ediyordu. Spor ve sanat dünyasının ünlülerinin ziyaretleri o kadar artmıştı ki, Gülen, haftanın birkaç gününü bu ziyaretlere ayırmak zorunda kalıyordu. (Latif Erdoğan, Şeytanın Gülen Yüzü. s. 137)

28 Şubat döneminde askeri müdahaleye destek veren Gülen, bu manevrasıyla bu dönemi de kayıpsız atlatmayı başardı.

Askere destek

Gazetelere Refahyol hükümetinin başarısız olduğu ve artık çekilmesi gerektiği yönünde demeçler veren Gülen, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’e gönderdiği mektupta da yapılan müdahalenin çok doğru bir karar olduğunu, örgüte ait tüm okulları hemen devredilebileceğini söyledi. Ankara Başsavcılığı’nın iddianamesinde de Gülen’in Mart 1998’de şunları söylediği belirtildi:

“Kızlarımız eğitimle türban arasında tercih yapmaları gerekirse eğitimi tercih etsinler... ‘Sıkıştığınız zaman Allah’ı bile inkâr edebilirsiniz’.... Vesveseye esas teşkil edecek hususların doğmaması için beyin yıkanmasının lüzumuna inanıyorum ve bu konuda insanlar şartlandırılmalıdır.”

Gülen, hakkında Ankara DGM Başsavcılığı’nın açtığı soruşturma sürerken 22 Mart 1999’da sağlık problemlerini bahane ederek ABD’ye gitti ve o tarihten bu yana dönmedi. ABD’ye gitmesinde ve 28 Şubat dönemini güçlenerek atlatmasında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in büyük desteğini gördü.

28 Şubat’la güçlendi

Cemaatin, gücünü olağanüstü artırdığı dönem de 28 Şubat 1997 postmodern darbesinden sonra oldu. Gülen yurtdışındaydı ve cemaatin söylemi demokrasi ve evrensel değerler ekseninde oluturulmaya başladı. Gülen’in, milliyetçi, devletçi söylemlerinin yerini, “dinler arası diyalog” ve insan hakları kavramı aldı. Bunda ABD’deki çeşitli lobiler ve çevrelerin hassasiyetini dikkate alan bir “İslam” arayışının etkisi büyüktü. Cemaat bu dönemde kamu kurumlarında “kitlesel kadrolaşmasını” tamamlamıştı.

1999’da ABD’ye gitmesinde dönemin başbakanı Ec evit’ten gelen “Sağlığınız çok önemli. Lütfen tedavinizi aksatmayın” telefonun etkili olduğu ileri sürülüyor

Apo’ya karşı Gülen mi?

Ecevit’in Gülen’le ilişkisine dair en önemli bilgilerden biri Faruk Mercan’ın Gülen’in hayatını anlattığı kitabında yer aldı:

“Gülen’in bypass ameliyatı olması için Mayo Clinic ile temas kurulup 22 Şubat 1999 tarihine randevu alındı. ABD’den arayan Prof. Sait Tarhan havaların çok soğuk olduğunu söyleyerek randevunun biraz ertelenmesini istedi. Yeni randevu tarihi 22 Mart 1999 olarak belirlendi. Mart ayına gelindiğinde ilginç bir şey oldu.

Ecevit sevgisi

Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nuh Mete Yüksel’in Gülen hakkında soruşturma açtığına dair haberler İstanbul’a ulaşmaya başladı. Gülen, bu şartlarda ABD’ye gitmeyi doğru bulmuyordu.

O günlerde Gülen’in yakın bir arkadaşı, havaalanında karşılaştığı Başbakan Bülent Ecevit’e bu durumu iletti. Gülen’e telefon açan Ecevit, ‘Sağlığınız çok önemli. Sizinle ilgili böyle bir soruşturma olsa haberimiz olurdu. Lütfen tedavinizi aksatmayın ve ABD’ye gidin’ dedi.

Gülen’in ABD’ye gitmesinde Ecevit’ten gelen bu telefon en etkili sebeplerden biri oldu. 22 Mart 1999 günü İstanbul’dan Chicago kentine giden THY uçağının yolcularından biri Gülen’di.”

Latif Erdoğan, Ecevit’in, Gülen’in Türkiye’de kalması konusunda askeri ikna edemediğini ileri sürdüğü kitabında şu iddiayı dile getiriyor: “Söylenti doğruysa önce askeri temsilen üç kişi Gülen’e gelmiş, ABD’ye gitmesi gerektiğini tebliğ etmiş... Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye veren güç, Gülen’i Amerika’da istiyordu. Bu bir bakıma Gülen üzerinden yapılan bir ipotek anlaşmasıydı. Ecevit, çaresizliğini Gülen’e bildirirken, sağlığınız çok önemli, mutlaka Amerika’ya gidin, demişti. Bu şifreli sözün deşifresi, sizin için bir şey yapamıyorum, Amerika’ya gitmek zorundasınız, demekti.”

Her ne saikle olursa olsun Ecevit’in Gülen’i koruma isteği açıktı ve Gülen 2007 yılında Ecevit’i şöyle anıyordu: “Ecevit hayatı boyunca oruç tutmadı, namaz kılmadı ama inancı sağlamdı. Okullara çok sahip çıktı. İşin büyüklüğünü sezmişti. Önüne bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti. Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkânı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım.”

Adaletten kaçırma oyunları

Dönemin DGM savcısı Nuh Mete Yüksel, 2000 yılında Gülen hakkında “laik devlet yapısını değiştirerek, dini kurallara dayalı bir devlet düzeni kurmak amacıyla örgüt kurmak suçundan” dava açtı. Dava Ankara 2 No’lu DGM’de görüldü. Gülen, avukatları aracılığıyla verdiği savunmada bir kez daha Nurcu olduğunu kabul etmedi: “Müslüman olmak dışında Nurculuk, vb. hiçbir akıma mensup değilim. Şimdiye kadar ‘ci, cu’ gibi değerlendirmelerin ayrımcılık manasına geldiğini, bu bakımdan Müslüman olmak dışında hiçbir akıma mensup bulunmadığımı ve dolayısıyla Nurcu olmadığımı defalarca belirttim.”

 Mahkeme Mart 2013 tarihli kararında, Gülen’i suçlu buldu ancak Rahşan affı olarak bilinen 4616 sayılı kanun kapsamında kaldığı için “davanın ertelenmesine” karar verdi. Af kanunu 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen suçlarda erteleme öngörüyordu. Mahkeme de kararında Gülen’in “sağlık nedenleri” ile ülkeden ayrılış tarihi olan 22 Mart 1999’u suç tarihi olarak kabul ederek olası bir mahkûmiyeti engellemişti.

Delil bulunamadı!

Kararda “Gülen’in ciddi sağlık sorunlarının çözümü ile meşgul olduğu, bu tarihten sonra suç örgütü kurmak suçuyla ilgili bir faaliyet içerisinde bulunduğuna dair delil elde edilemediği” ileri sürüldü. Gülen’in mahkûm olduğu bir dava ve hakkında açılan ikinci dava Başbakan Bülent Ecevit’in çıkardığı iki af kanunu ile ortadan kaldırılmış oldur.

İki aftan da yararlandı

Aynı başbakanın hükümetinde iki af kanunu çıkarılmış ve her ikisinden de Gülen yararlanmıştı. Ecevit’in başkanlığındaki koalisyon hükümetinin çıkardığı 4616 sayılı Kanun 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçların kesin hükme bağlanmasının ertelenmesini düzenlenliyordu. O tarihlerde özellikle Gülen hakkındaki davada korunmak için Fethullahçıların girişimi ile bu tarihin seçildiği dile getirilmişti.

Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklikten sonra Gülen beraat talebiyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme bu talebi kabul etti ve Gülen’in beraatına karar verdi. Karar savcılıkça temyiz edildiyse de Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı 2008’de onadı. Dairenin kararına Yargıtay Başsavcılığı itiraz edince dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gitti. Başsavcılığın itirazı kabul edilseydi Gülen hakkındaki davada beraat değil, zamanaşımından düşme kararı verilecekti. Ancak düşme kararının verilmesi halinde Gülen hakkında aynı suçlama ile yeni davaların açılması mümkün olacaktı. Genel Kurul, Gülen hakkındaki beraat kararını onayarak aynı suçlama ile dava açılmasını, en azından o tarihler için, engellemiş oldu. Bu Gülen için de aynı zamanda Türkiye’ye dönüş vizesi anlamına geliyordu. Ancak Gülen, “şartların tam uygun olmadığı” gerekçesiyle dönmedi.

Gülen, ABD’de olduğu sürede de devletin koruması altında oldu. Gülen’e ABD’de bile usullere aykırı olarak resmi koruma tahsis edilmişti. ABD’de eğitim için bulundurulduğu iddia edilen bazı emniyet personelinin gerçek amacı onu korumaktı.

 

FETÖ SÖZLÜĞÜ

Cemaat, Camia, Hizmet Hareketi: Fethullahçılar kendilerini anlatmak için çeşitli isimler kullanmayı tercih etmektedir. Döneme göre farklılıklar gösterecek biçimde cemaat, camia, hizmet hareketi bu amaçlarla seçilmiş isimler…

Mahrem Yerler: Harp Okulları, GATA , TSK, polis kolejleri, yargı kurumları, Emniyet, MİT , Tİ B, ÖSYM, Tüb itak gibi kurumlar.

Mahrem Hizmet: Mahrem sayılan devlet kurumlarında örgütün yürüttüğü faaliyetler.

İmam: Örgütün sorumlu yöneticisi olan erkek kişi. Din bilgisine sahip olması aranmaz. Kainat, kıta, ülke, bölge, şehir, semt ve mahalle imamı vardır. Coğrafi örgütlenme dışında her kurumun da ülke imamına bağlı olan bir imamı vardır.

Tedbir: Fethullahçıların yakalanmamak, soruşturmaya uğramamak için geliştirdikleri önlemler. Dini kurallara bağlı olmadan kendini farklı göstermek (içki içmek vs.) bunlardan biridir.

Işık Evi: Fethullahçıların örgüte kadro kazandırmak, yardım toplamak ve eğitim faaliyeti yürütmek üzere açtıkları evler. İlki İzmir Tepecik’te 1966 yılında açıldı.

Hususi evler: Büyükşehirlerde askeri ve polis okullarının bulunduğu ve bu hizmetlere yönelik hizmetlerin takip ve organize edildiği evler.

Himmet: Örgütün finansmanı için kestiği vergi. Bekâr kamu görevlileri maaşının yüzde 15-20’sini, evliler ise yüzde 10’unu himmet olarak öder. Toplanan paranın yüzde 15’i ‘kutsal pay’ olarak Gülen’e gönderilir.

İstişare: Bir iş yapılmadan önce örgütün abisinin veya ablasının emrinde toplanıp karar verme.

Şefkat tokadı: Abinin talimatına uymakta ihmal gösteren kişinin bir kötülükle ikaz edilmesi. Bu kötülüğün Allah’tan geldiğine inanılır.

Tazir: Örgütten bir kimsenin ayrılacağı veya kopacağı sezilirse veya itaat dışına çıkanlara tazir uygulanır.

Zecr tokadı: Örgütten ayrılan kimsenin aklını başına alması için örgütün vurduğu etkili ve tesirli bir darbe.

Tart: İtaat etmeyen ve tekrar kazanılması mümkün olmayan cemaat üyesinin kovulması.

Abi: Bir ışık evi ya da en küçük örgüt biriminin sorumlusu. Abilik gibi ablalık da vardır ama kadınlar üst düzey yönetici olamazlar.

Fetih: Kamu idarelerinde kadrolaşma.

Fetih okutma: Kamuya giriş sınavlarının sorularının elde edilerek sınavı kazandırma.

Atın nesil: Cemaatin öğretisini benimseyen ve Gülen’e itaat eden kişilerin genel adı.

Kıtmanilik: Gülen’in sezilmemek için geliştirdiği ve çarçabuk işleri yapmayı emreden öğretisi.

Maklube: Salata, yoğurt ile pilav arası patates kızartması ve et karışımı bir yemek. Kazanılacak kişiye özellikle maklube ikram edilir.

İktidar ortağı olarak cemaat

Pensilvanya’da 10 dönüm arazi üzerinde kurulu sekiz villa ve bir ikametgâhtan oluşan kampusta olağanüstü güvenlik tedbirleri altında yaşayan Gülen, AKP’nin iktidara gelmesinin ardından iktidarın gizli ortağı haline geldi. Bürokratik kadrolaşmada sıkıntı yaşayan AKP, bu boşluğu Gülenci kadrolarla doldurdu. Emniyet ve askerdeki örgütlenmenin hız kazanmasının yanı sıra hemen her kurumda önemli bir güç haline geldi. Cemaat kadrolarının siyasi iktidarla birlikte giriştiği Ergenekon, Balyoz, KCK gibi soruşturmalar muhaliflerin tasfiyesine dönüşürken Gülen de ekonomik ve siyasi açıdan devasa bir güç haline geldi. AKP’li siyasetçilerin, gazetecilerin, bürokratların sık sık ziyaretine gittiği Gülen, öyle bir güce ulaştı ki Times dergisi 2013 yılında onu dünyanın en etkili 100 ismi arasında saydı. Gülen, 2008’de de Foreign Policy ve Prospect dergileri tarafından oluşturulan dünyanın ilk 100 entelektüeli listesinde birinciliğe seçilmişti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler