9’unda çocukluğa veda: Önlük yerine gelinlik giydim

Beline namus zırhı olarak bağlanan kırmızı kurdeleyle, kendi deyimiyle, bir evden çocuk çıkıp diğer eve kadın olarak girdi. Böylece 9 yaşında sonlanan çocukluğuyla başladı acılı öyküsü...

Yayınlanma: 06.03.2017 - 21:23
Abone Ol google-news

Türkiye’de yılda 31 bin çocuk evlendiriliyor

Türkiye’nin kanayan yarası: “Küçük yaşta zorla evlendirilen kız çocuklarımız...” Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri yüzümüze tokat gibi çarpıyor. 2015’te toplam 602 bin 982 resmi evlilikten 31 bin 337’sinde 16-17 yaşındaki kız çocukları evlendirilmiş. Bu rakam evliliklerin yüzde 5.2’sine denk geliyor. Çocuk yaşta evliliğin en yüksek olduğu şehir yüzde 15.3 oranıyla Kilis! Bu ili yüzde 15.2 ile Kars, yüzde 15.1 ile Ağrı, yüzde 14.4 ile Muş izliyor.

Metropellerde de durum içler acısı. İstanbul’da bir yılda yapılan 114 bin 382 evlilikten 2 bin 438’ini çocuk evliliği oluşturuyor. Ankara’da bu rakam 1293, İzmir’de ise 937!.. Bazı evliliklerin büyük kısmı nüfus idaresinden gizleniyor. Bir yılda evlilikleri nüfusa kayıtlı olmayan 20 bin kız çocuğu anne oluyor. 2016’daki UNICEF istatistiklerine göre, Suriye’deki kadınların yüzde 13’ü 18 yaşından önce evlendiriliyor. 15 yaşından önce evlendirilen Suriyeli kızların oranı ise yüzde 3.

Cumhuriyet iki hafta boyunca Güneydoğu’da Şanlıurfa ve Gaziantep’in köylerini dolaştı, küçük yaşta evlendirilen kızların acılarla örülü dünyasına tanıklık etti. Muhabirimiz Demet Yalçın Güneş, çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarının, kumaların ve kadınların hikâyesini dinledi. Yazı dizimizde zorla evlendirilen kadınlarının anlattıklarını okuduğunuzda yıkılamayan bu tabu gerçeğiyle bir kez daha yüzleşeceksiniz...

Önlük yerine gelinlik giydim

Hayallerini, oyuncak bebekleriyle birlikte çeyiz sandıklarına gömen küçük kız çocuklarının ağırlıklı olduğu bir coğrafya Güneydoğu. Bu insanlık dışı sistemi anlatan nice sosyal sorumluluk projeleri hazırlandı, kitaplar yazıldı, filmler çekildi. Ancak töre ve ahlak dayatmaları adı altında kız çocuklarının hayatını karartan bu kalıp yüzyıllardır kırılamadığı gibi asık, öfkeli suratlar tarafından perdelendi. Kimi yoksulluğu bahane ederek eline sayılan başlık parasına verdi kızını... Kimi sofradan bir tabak eksilir umuduyla... Fakat olan hep kendisi de çocuk yaşta zorla evlendirilen annelere ve çocukluklarını yaşayamadan kadın olan masumlara oldu.

Antep’in arka sokakları

Gelecek dördüncü kumayla birlikte 4 kez damat tıraşı olan nice 70’lerindeki dedelere, rujlar sürülerek sunuldu körpecik bedenler. Sonunda ne mi oldu? Uzak köylere kendi kaderinin bir başka türlü haliyle gelin giden ablalarından kalan bez bebeklerle oynayamadan 12’sinde, 13’ünde anne oldular. Büyük ve çok kapılı konakların olduğu bu topraklarda, binlerce kız çocuğu aklını yitirdi. Kimi türlü işkencelerin sürdüğü üç kumalı bir evde sessiz çığlıklarıyla seksenini devirdi. Kimi de dayanamayıp intihar etti. Bütün bu düşünceler aklımdan geçerken tıpkı batı kentlerindeki gibi birbirinden renkli restoranlar ve şık mağazaların bezediği Gaziantep’in modern muhitlerine sırtımı dönerek konakların, derme çatma evlerin yer aldığı eski bir mahallede buluverdim kendimi. Biliyordum ki fakirliğin hüküm sürdüğü ve yalınayak çocukların dolaştığı daracık bu sokakların, soğuk taş duvarların anlatacağı nice acıyla örülmüş öyküler vardı.

Acılarımız aynı

Büyük taş duvarların önündeki kaldırıma çömelip kucağındaki bebeğe gülümsen bir kız görüyorum. Bir süre sonra kucağında tuttuğu küçük bebeği kaldırım kenarına bırakarak karşıda oynayan yaşıtlarının yanına atıyor kendini. Bir eliyle başındaki örtüyü düzeltirken diğer eliyle de sevinci anlaşılmasın diye ağzını kapatıyor. Yaşıtları gibi koşarken ve oynarken, mahalleli tarafından görülmesini istemediği her halinden belli. Arkadaşlarıyla birlikte üç dört kere ip atlıyor. Sonra kaldırımda unuttuğu küçük bebeği hatırlayınca panikle koşuyor. O an göz göze geliyoruz ve yanına gidiyorum. Tanışma faslından sonra aramızda samimi bir sohbet başlıyor. Kendimizi çay evi olan bir taş konakta buluveriyoruz. Sonradan kucağındaki bebeğin annesi olduğunu öğrendiğim 16 yaşındaki Suriyeli Şara’nın anlattıkları karşısında nefesim daralıyor. Az önce sevinç çığlıkları atarak ip atlayan o değilmiş gibi titrek bir tonla “Ben Suriye’den geldim ama bu topraklardaki çoğu kadının yaşadıklarına eş benim yaşadıklarım ve acım” diyor. Konuştukça öğreniyorum 16 yaşındaki bu küçük kızın henüz 9’unda, 35 yaşındaki bir adamla zorla evlendirildiğini... Hem de ikinci kuma olarak. 2 kumalı, 12 çocuklu baba evinin en küçüğüymüş Şara. Fakirlik, dayak ve erkek hâkimiyetinin dayatmacılığının en katı olduğu hanelerden biriymiş burası. Hem de kız çoçuklarının erkek kardeşlerinin yanında konuşmasının bile ayıp sayıldığı, sesinin çıkması halinde bile en büyük ağabey tarafından en az 40 kırbacın acısına dayandıkları...

Suriyeli Şara, henüz 16 yaşında. Daha 9 yaşındayken 35 yaşında biriyle evlendirildi. Bu büyük ayıbı örtmek için, yanık ağıtlar yerine kınalar yakıldı, davullar çalındı... Oyuncak bebeğiyle oynayamadan 12’sinde anne oldu. 15’inde de ikinci çocuğunu dünyaya getirdi

9’unda çocukluğa veda

Doğduğu an başlamış Şara’nın çilesi... Bir gün okuldayken evli olan en büyük ablası, onu dersten çıkarmış. “Haydi Şara, kuaföre gidiyoruz. Bugün seninle güzel bir oyun oynayacağız. Hem de davullar çalacak” demiş. O zamanlar oyundan başka bir şey düşünmeyen Şara, başına geleceklerden habersiz, koşa koşa ablasıyla kuaföre gitmiş. Böylece ilk ve son makyajını yaptırmış. İçinden ne güzel bir oyun bu böyle, hiç bitmese diye geçirmiş. Oynadıkları bu oyunun birazdan hayatının kâbusu olacağını bilmeden... Eve geldiklerinde, davul sesleri ve kalabalık aileyle karşılanmış. İçeriye girdiğinde annesi ağlayarak sarılmış minik yavrusuna... Ardından giydiği beyaz gelinliğin beline namus zırhı olarak bağlanan bir kırmızı kurdeleyle çocuk çıktığı evden, gelin olarak başka bir eve girmiş. İşte henüz 9 yaşında bitmiş çocukluğu. Baba evinde çektiği çile, dayak ve tokat silleleriyle ikiye katlanmış acısı.

Oyun oynamadan hem kadın hem anne

Şara anlatırken gözyaşlarına boğuluyor. Oluk gibi akan yaşlar ise minik yavrusunun bedenine düşüyor. Anlatmaya devam ediyor: “Ben hiç çocuk olmadım. Aslında bu nedenle kucağımdaki bebeğe anne de olamadım. İlk kez 12 yaşında anne oldum. 15’inde ikinciye. Çünkü oyun oynayamayan 9 yaşında bir kız çocuğu olarak, 35 yaşındaki bir adama zorla kadınlık yaptım.”

“Büyük işkence olmalı” diyorum. Şara “9 yaşında evlendirilmekten daha büyük bir işkence olabilir mi? Annemin koynundan zorla koparılmıştım” diyor. “O yaştaki bir çocuk annesinden ayrı uyuyamaz. Peki, sen gerdek gecesinde neler yaşadın” diye soruyorum. Şara cevaplıyor: “Düşündükçe bayılacak gibi oluyorum. Hiç tanımadığım insanlarla dolu bir evin en büyük odasında bir süre bekletildikten sonra neredeyse babam yaşındaki bir adam çıktı karşıma. Korkudan tir tir titriyorum. Zaten o sırada ‘Annemi istiyorum... Annecimm’ diye avazım çıktığı kadar bağırarak ağladım. O yaştaki bir çocuk nasıl ağlarsa öyle...” Şara mahcup bir yüzle başını önüne eğiyor. Başkalarının yaptığı zorbalığın utancını da kendisi taşır gibi... Gerisini anlatmak istemiyor.

Ölüme eşdeğer

O evde yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor Şara: “Maddi sıkıntım olmadı ama dayak ve gözyaşı da hiç eksik olmadı. Çocuk yaşta gelin olmak ölüme eşdeğer. Çok küçüktüm. Nasıl yemek yapılır, nasıl çocuk bakılır hâlâ bilmiyorum. Benim yaşadıklarım, uçurumun kenarında gözlerimin bağlı kalması gibi."

Günahların en büyüğü

Anlattıkları karşısında daha fazla soru soramıyorum. Ancak Şara, anlatmaya devam ediyor öyküsünü... “Okul önlüğü giymek yerine zorla gelinlik giydim ben. Bana yapılan günahların en büyüğü. Dışarıdaki çocuklarla oyun oynamak, en büyük hayalim benim. Oyun oynayamadan, koşup zıplayamadan, en önemlisi kahkaha bile atamadan kadın oldum ben. Bunun telafisi yok” diyerek arkasına bakmadan uzaklaşıyor. Koşuyorum ama yetişemiyorum. Tek düşündüğüm ‘ağlıyor muydu?’ ‘Acısı hiç geçmeyecek miydi?’ Kim bilir bir daha görebilecek miydim?


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler