Ramazan için faydalı bilgiler: Sûfi

Sûfiler, Allah’ın sade ve yalın özüne ruhani geçişin imkânlarını (“Marifet”) arayan ve arzu edenlere bunun yollarını öğreten bir rehberliğe yönelmiştir.

Yayınlanma: 21.06.2015 - 00:05
Abone Ol google-news

Sûfi, İslâm’ın “saraylı”laşmasına karşı insanca çığlık atan bir “müeddep âsi”dir. (Müeddep, edepli demek.) Ne zaman ki İslâm adına saraylar inşa edilmiş, başkanlık “saraylı” hale gelmiş, işte orada kalbe sığınan, vicdana seslenen sûfilik, daha uygun deyişle “tasavvuf” boy göstermiştir.

Sûfi, “sûf”tan gelir ve sûf, “yün” demek. Erken-İslâm döneminde yünlü giysi, dünyevi zevk ve zenginliklerden, gösterişten uzak durmak, yani “zühd”ün işareti sayılmaktaydı. Hatta bu, İslâm-öncesi dönemlere gider. En önemli tasavvuf klasiklerinden “el-Lüma”ı kaleme almış Serrâc Tûsi (ö. 988), bu eserinde İslâm-öncesi dönemde daha Mekke bomboşken Kâbe’ye gelip tavaf etmiş bir “sûfi”nin bahsi geçen bir nakilde bulunur.

Demek ki sûfi telakki, İslâm’dan önce de var. Ama İslâm’la zirvesine çıkmış, İslâm’ı da zirveye çıkarmıştır. İslâm’ı, evrensel insanlık ülküsü ile buluşturan anlayış sûfiliktir.

Biraz daha açalım: Tasavvuf, “mistisizm”in İslâm’daki karşılığı. Mistisizm, insan deneyiminin herhangi bir dinden bağımsız, evrensel bir boyutu. Kişinin akli olarak ulaşamadığı bir yüceliğe sezgi ile ulaşıp bağ kurması. Bu yüceliğe “evrensel ruh”, “ilk akıl”, “mutlak hakikat”, her ne isterseniz onu diyebilirsiniz. Tabii Tanrı da...

Tasavvuf aynı zamanda İslâm’a gelene kadar Doğu dünyasında Budizm’den Maniheizm’e, Yeni-Eflatunculuk’tan Gnostisizm ve Zerdüştlüğe kadar mevcut din ve inanç sistemlerinin mistik açıdan insanlığa hitap eden ne kadar anlamlı, değerli söylem ve pratiği varsa alınıp temize çekildiği bir ekoldür.

Kalplerinde Allah arayışı içinde kendilerini dünyevi uğraşlardan uzak tutan sûfiler, manevi deneyimlere kendilerini adayarak tevekkülü, tevazuu ve “rıfk”ı (yumuşaklığı) esas alan bir yaşam sürdürme gayreti gösterirler.

Peki, sûfilik neden İslâm’ın saraylılaşmasına tepkidir? Çünkü Emeviler’den itibaren İslâm, dünyaya tamah eden, zenginlik ve lükse boğulmuş maddiyatçı bir “iktidar” suretine büründürülmüştür. Tıpkı bugünkü gibi!..

O yüzden sûfilik, “Ümmetim” diye diye “ümmetin firavunu” haline gelen “Beyaz Müslümanlığa” sessiz bir isyan olarak doğuş bulmuştur.

Bu doğrultuda sûfiler, Allah’ın sade ve yalın özüne ruhani geçişin imkânlarını (“Marifet”) arayan ve arzu edenlere bunun yollarını öğreten bir rehberliğe yönelmiştir.

O yollara da “tarikat” denmiştir.

Yarın: ŞERİAT-TARİKAT-HAKİKAT


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler