Yıkımlar alanı Karaköy Perşembe Pazarı

Karaköy’deki Perşembe Pazarı’na 22 Haziran günü iş makinaları girdi ve sahilde bulunan çoğu kaçak yirmiye yakın işyerini yerle bir etti. Yıkımın ardından operasyon bölgesi sac levhalarla kaplanarak şehirden soyutlandı. Tamam kaçaktı ama burada binlerce turist ve İstanbullu oturup çayını, içkisini yudumlayarak tarihi yarımadanın büyüleyici görüntüsünü seyrediyordu.

Yayınlanma: 12.07.2015 - 19:06
Abone Ol google-news

Bu civar, Bizans kurulduğu vakitlerde başkentin 13. idari bölgesi Regio Sycena adıyla yapılandırılmış. Daha sonraki asırlarda buraya Venedik, Ceneviz ve Napoli civarından gelen tüccarlar yerleşmeye başlamış. 1204’te başlayıp 1261’e kadar süren Latin istilası döneminde İtalyan nüfusu hatırı sayılır oranlara ulaşmış. Cenevizliler rakipleri Venediklilerin baskısını sebep göstererek 1303–1352 yılları arasında kendilerine ayrılan bölgenin etrafına hendekler kazmış ve Galata surlarını inşa etmişler. Bu surlar Haliç Tersanesi’nin ortasından başlayıp Şişhane’ye, oradan büyük ve küçük hendeklerle (bugün Galata Kulesi'ne ulaşan iki caddenin adı) Galata Kulesi’ne varıp Karaköy’ün Boğaz tarafında Kılıç Ali Paşa Camii’nin bitişiğinde denize ulaşmış. Böylece İstanbul’un karşısında ikinci bir "kalekent" yükselmiş. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra bu surların bir kısmını yıktırmış ama en köklü yıkım Şehremaneti yani belediye VI. Dairesi tarafından yapılmış. Bu yıkım 19’uncu yüzyılın sonlarına kadar sürmüş. Şu anda bu büyük kültür mirasından geriye Galata Kulesi ve birkaç parça sur duvarı var.

 

ULUSLARARASI TİCARETİN KALBİ

Bölge tarih boyunca uluslararası ticaretin merkezi olmuş. Zamanla bankerlerin yerleştiği bir finans merkezine dönüşmüş. Yabancılar tarafından kurulan Türkiye’nin ilk bankaları da bu bölgeyi mesken seçmiş. Cumhuriyet döneminde de bu işlevini sürdürmüş ama sahil bandı geleneksel ve biraz da endüstriyel ticaretin merkezi olma özelliğini korumuş.

 

BALIK KOKUSUNDAN GEÇİLMEZDİ 

Biraz daha yakın zamana gelelim: 30 yıl öncesine kadar, birkaç romantik hariç kimsenin Perşembe Pazarı’nın rıhtımında oturup İstanbul’u seyretmek aklına bile gelmiyordu. Çünkü Azapkapı’da o güzelim Sokullu Mehmet Paşa Camii’nin bitişiğinde İstanbul Balık Hali kurulmuştu. Kokudan yanına yaklaşılmazdı halin. Denizde ölü balıklar yüzerdi. Sonra Karaköy’e doğru yöneldiğinizde Yağkapanı iskelesine varırdınız. Burası da sıcak demir işlerinin görüldüğü kara ve sıcak işletmelerle doluydu. Burada çalışanlar gün boyu demire şekil vermekten başlarını kaldırıp İstanbul’u seyretmeye fırsat bulamazdı. Bu iskelelerin önünde arkasında, sağında solunda hırdavatçı dükkanları ve kalıpçılar vardı. Akşam olup da dükkanlar kapanınca gece bekçilerinden başka kimsecikler kalmazdı. 

 

PAZAR ESNAFI DEMİR LEBLEBİ

1980 yılının temmuz ayında hazırlanan İstanbul Metropolitan Alan Nazım Planı’nda bölge iş alanı olarak işlenmişti. Bedrettin Dalan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasıyla şehirde bir şeyler ciddi şekilde değişmeye başladı. Perşembe Pazarı da bundan nasibini aldı. Tüm Haliç kıyıdan karaya doğru 50-100 metre genişliğinde bir yeşil alanla kaplanacaktı. Plana göre bu mesafe içinde kalan tüm yapıların yıkımı öngörülüyordu. Perşembe Pazarı’nda da 4 bin yapının yıkımına karar verilmişti.  

Ben o sırada bölgede yaşayan biri olarak bu sürece yakından tanıklık ettim. 19 Aralık 1985’te 239, bundan bir yıl sonra da 610 parselin yıkım kararı çıkarıldı. Dalan ekibi güney ve kuzey Haliç’teki yıkımlar sırasında pek fazla sorunla karşılaşmadı. Yemiş Kapanı’nı ve Unkapanı’ndaki, Cibali, Ayakapı, Fener, Balat ve Ayvansaray’daki, Sütlüce ve Hasköy’deki binlerce tarihi yapı toplu kıyıma uğradı. Ama Perşembe Pazarı demir leblebiydi. Yerel yönetim yıkımına karar verdiği bu 849 parselden sadece 434’ünü yerle yeksan etmeyi başardı. Geriye kalanlar açtıkları davaları kazanmış, durdurma kararı almışlardı. 

Dalan’dan sonra derin bir sessizlik yaşandı. Kimse yeni proje yapmaya cesaret etmedi. Bu sırada Galata’da kendiliğinden bir değişim başladı. Sanatçılar, tasarımcılar, kafeler, yeni sakinler tek tek bölgeye gelip yerleşti. Köhnemiş binalar restore edilip elmas gibi parladı. Hayat değişip renklendi. Zaman içinde Bankalar Caddesi’ndeki banka binaları eski azametine yeniden kavuştu. Ama bu caddenin altından denize kadar uzanan alanda zaman durmuş gibiydi. 

 

AKIN BALIK’LA HAREKETLENDİ

Bu sıralarda Perşembe Pazarı sahile Mümtaz Timur adında bir adam geldi. Balıkçı dükkanlarının yanında, büyük oğlunun ismini verdiği Akın Balık adlı bir meyhane açtı. Eski ahşap sandalyeler, paslı antik çıpalar, geçmişten kalan can yelekleri, kırık dökük masaların üzerinde rakı-balık vermeye başladı. Yerleştiği dükkan sahipli ve yasaldı ama içki ruhsatı almakta zorlanıyordu. Çay bardaklarında sunmaya başlamıştı rakısını. Ama müşterileri şikayetçi değildi. Tam aksine İstanbul’un kaybolup gitmiş eski salaş meyhanelerini andıran bu yerde demlenmekten çok memnunlardı. Kısa zamanda ecri misil ödeyerek Maliye’ye ait birkaç parseli de alıp genişledi. İlgi büyüktü. Sonra ruhsatını da alınca rahatladı. Birkaç yıl sonra Akın Balık’a yüz metre mesafede Karaköy Kahvecisi açıldı. Çok güzel çaylar demleyip, mis gibi kahveler pişiriyorlardı. Burası da kısa zamanda tutuldu ve hırdavatçıların arasından bir marka daha filizlendi. 

Akın Balık’la başlayıp Karaköy Kahvecisi ile süren gelişmeyi gören bazı “girişimciler” de kara tarafından küçük dükkanlar kiralayıp ufak ufak yayılmaya başladı. Zamanla bu yayılma bir istilaya dönüştü. Yasal değil ama güzeldi. Belediye de anladığım ve şahit olduğum kadarıyla sahil bandının gerçek değerinin anlaşılması için bu işletmelere bir miktar yol verdi. Ama bir yandan da yeni bir proje hazırlamaya koyuldu. 

 

1958 yıkımı

Temmuz 2015 yıkımı

 

YENİLEME ALANI İLAN EDİLİYOR

Perşembe Pazarı, 2009’da hazırlanan Beyoğlu Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı kapsamında yenileme alanı ilan edildi. İstanbul Mimarlar Odası bu plana itiraz ederek mahkemeye başvurdu. Yıllar süren mahkeme sürecinin ardından yürütmeyi durdurma kararı alındı ve bu proje dondu. Ama mutlaka bir şeylerin yapılması gerekiyordu. Çünkü şehrin dinamikleri ve hayatın akışı bu önemli şehir parçasının dondurulmasını kaldıramıyordu. Zaten Mimarlar Odası yenileme alanının şeffaf, ulaşılabilir, kolektif olmadığı, bu projeyle kentin tarihi siluetinin yeterince korunamayacağı, tarihi eserlerin kaybolup gideceği gerekçesiyle itiraz etmiş ve mahkeme de bu itirazı yerinde bulmuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la konuştuk. Topbaş, Perşembe Pazarı’nda yapılacak olan yenileme çalışmasının, diğer bölgelerdekilerden farklı işleyeceğini söyledi. Bu projeye ilk başladıkları zamanda bölgedeki niteliksiz yapıların kaldırılması ve tarihi yapıların korunarak bu binalara yeni fonksiyonlar kazandırılmasını hedeflediklerini anlattı. 

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı KADİR TOPBAŞ

Tepeden alınan kararlar kente uygulanamıyor. Mülk sahiplerini işin içine katacağız.

Bu bölgede koruma-kullanma dengesini gözeteceğiz. Buradaki gayrimenkulleri maliklerini elinden alarak bir başkasına vermek, farklı işletmelere dönüştürmek yerine mülk sahiplerini de işin içine katacağız. Daha önceki proje denemelerinden edindiğimiz tecrübe, bize tepeden alınan kararların kente uygulanamayacağını gösterdi. İnsanlar alınan bu kararların sakatlığını görüyor ve mahkemelere başvuruyor. Mahkemeler de haliyle yürütmeyi durdurma kararı alıyor. Bu arada yıllar geçiyor. Hem malikler hem de şehir zaman denilen sermayeyi yiyip duruyor. Bu sebeple projeyi yeniden inceleyip mümkün olduğu kadar maliklerle ortak bir proje oluşturmayı hedefliyoruz. Onlarla parsel parsel görüşüp neyi isteyip istemediklerini, binalarına nasıl bir fonksiyon vermeyi planladıklarını öğrenecek ve bizim önerilerimizle harmanlayıp bir orta yol bulacağız. Bulmak da zorundayız. Perşembe Pazarı’nı bir ticaret, kültür ve turizm alanı olarak yeniden düzenlemeyi planlıyoruz. Çünkü burası şehrimizin en kıymetli alanlarından biri. Burada artık kente ve insanlara zaman kaybettirmek istemiyoruz.”

Tekrar başa dönelim ve olaya yeniden bakalım. İşte bütün bunlar olup biterken belediye Perşembe Pazarı’na yeni bir çehre kazandırmak için tersten bir hareket başlattı ve sahil bandındaki yasadışı işletmelerin yıkımına karar verdi. Doğrusu hangisiydi bilmek zor ama bu yıkım esnasında, her zaman olduğu gibi kurunun yanında yaş da yandı. Bölgedeki büyük dönüşüme öncülük eden, bin yıllık hurdacı ve hırdavatçıların arasından markalar çıkaran Akın Balık ve Karaköy Kahvecisi’nin de hikayesini bir ölçüde sonlandırdı. Karaköy Kahvecisi Balat’a taşındı, Akın Balık ise alanı daraltılmış olsa bile eski yerinde macerasını sürdürmeye kararlı.

 

Karaköy Perşembe Pazarı

Git, gez, gör, değerini bil

Azapkapı’dan başlayın. Ve 1577 yılında inşa edilen Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne uğrayın. Mimar Sinan tarafından inşa edilen, Unkapanı Köprüsü yapılırken harabe halinde duran bu caminin yıkılmak istendiğini ve son anda direkten döndüğünü de unutmayın.

Caminin hemen yanında Saliha Sultan Sebili yer alıyor. Bu eseri I. Mahmut’un annesi Saliha Sultan adına 1733 yılında yaptırdı.

Sebilin tam karşısında tarihi Yeşildirek Şifa Hamamı var. Ne yazık ki kimlerin elinde kaldığına kötü bir örnek, geçtiğimiz mart ayında iki Fransız kadın turist burada cinsel tacize uğramış!

Hamamla yıkılan Akın Balık’ın arasındaki dar yoldan girince önce bir otopark alanıyla karşılaşacaksınız, başınızı sağa çevirince de o muazzam Galata Surları’ndan arta kalan ören yerini göreceksiniz. Surların ortasındaki Yanık Kapı’nın üstündeki Ceneviz Arması’na dikkat edin. Çalınmasın diye demir bir kafes ardında tutulan bu arma 700 yıldır orada duruyor. 

Yanık Kapı’dan girip yolu takip ederseniz Suma Han’a ulaşırsınız. Denize doğru yöneldiğinizde ara sokaklarda sora sora Tiyatro İkincikat’a varırsınız. Sokak aralarından Karaköy’e doğru yönelince karşınıza Arap Camii çıkar. Benim çocukluğumda denizden bakılınca bu cami ayan beyan görünürdü. Ama 1970’te alınan bir kararla Tersane Caddesi üzerinde (hangi akla ve hakka binaen olduğu hâlâ bilinmiyor) çok katlı yapılara izin verildi ve bunun sonucunda Arap Camii bu ucubelerin arkasında kayboldu. İstanbul’un kültür mirasının en önemli parçalarından biri olan bu eser, 8’inci yüzyıl öncesinde Dominiken rahipleri tarafından inşa edilen bir Katolik manastırı. Mesleme Bin Abdülmelik komutasında İstanbul’a fetih seferi düzenleyen akıncılar bu ibadethaneyi camiye çevirmiş. Onlar gittikten sonra tekrar kilise olmuş. Fetihten sonra da yine camiye çevrilmiş. Geçen sene restorasyonu bittikten sonra yeni yüzüyle tekrar karşımızda. Onarım ekibi katedral evresinden kalan yapı parçalarını da korumuş. Camiyi ziyaret ettiğinizde 1400 yıllık tarihin içinden geçmiş olacaksınız.

 

Sokak aralarında, caminin arkasında biraz daha dolaşın. Onlarca eski hanın ve birkaç güzel çeşmenin kıyısından geçeceksiniz ve bunların harap hali kalbinizi kıracak. Siz yolunuza devam edin ve Tersane Caddesi’nin karşısına geçip denize doğru yürüyün. Sağ tarafta görünen minareye doğru ilerleyin. Burası Makbul İbrahim Paşa Camii. Hani bir zamanlar makbul olup da sonra maktul olan Pargalı İbrahim’in yaptırdığı...

Caminin arkasındaki Yelkenci Han’ı da görmeden geçmeyin. Kemankeş Mustafa Paşa tarafından 17’nci yüzyılda inşa edildiği biliniyor. Farklı bir han. Avlusu yok. Bir Bizans tonozundan geçilerek giriliyor. Bu beşik tonoz bize yapının geçmişinin Osmanlı öncesine kadar uzandığını söylüyor. Eskiden gemilere yelken diken esnafın işlikleri varmış burada, sonradan buharlı gemiler çıkınca bu vapurlar için yedek parça imal edilmeye başlanmış. Halen kalıpçılar ve hanın bölmelerinden gökyüzüne doğru uzanıyormuş hissi veren taş merdivenler var. Eğer eski zamanlarda dökümcüler, kalıpçılar nasıl çalışıyordu diye merak ediyor ve Puslu Kıtalar Atlası’na doğru bir yolculuk yapmak istiyorsanız buraya mutlaka uğrayın. 

Sonra Karaköy’e doğru devam edin. Yıkılan Akın Balık’ın karşısındaki sokağa girip ilk sola sapınca Kurşunlu Han’la karşılaşacaksınız. Bu kervansarayı Mimar Sinan’ın 1540 ile 1550 yılları arasında inşa ettiği biliniyor. Buranın eski bir Katolik manastırı olduğu da söyleniyor. Altındaki dehlizlerden de bu bilginin doğru olduğu anlaşılıyor. Ortasında muhteşem bir çardak var ki bu asmanın üzümü çok lezzetlidir. Eskiden hanın bir giriş ve bir çıkış olmak üzere iki kapısı varmış. Tıpkı hayat gibi. Ama Batı kapısına sonradan bir dükkan eklenmiş ve bu çıkış iptal edilmiş. Eski zaman hanlarının en güzellerinden biridir Kurşunlu. Girişin sağında bir kuyu, kuyunun üstünde de bir tulumba var. Tulumbanın oturduğu taş ise erken Bizans çağından kalma bir sütun başı. İki katlı. Üst kata çıkın ve o güzel labirentte bir müddet kaybolun derim.

Artık gitme zamanı. Karaköy’e doğru ilerleyin ve Tersane Caddesi’ndeki Nordstern Binası'na şöyle bir bakın. Bu han Kamondo ailesinin İstanbul’a bir hediyesi. 1889’da Rafeel Salamon Kamondo tarafından yaptırılmış. Ünlü İtalyan mimar Guilio Mongeri’nin eseri. Harap haldeydi. Restore edildi ve geçen yıl üstü otel olarak hizmete açıldı. Altındaki dükkanlar ise olduğu gibi korundu.

TİYATRO İKİNCİ KAT

Tiyatrocu bir grup arkadaş faaliyetlerini sürdürdükleri Beyoğlu Olivia Han butik otele dönüşünce, Perşembe Pazarı’na yerleşmeye karar verir. Bula bula geceleri hayaletlerin cirit attığı Zeybek Sokak, Demirci Fettah Çıkmazı’nda bir binanın ikinci katını bulurlar. Hurdacılar ve hırdavatçılarla çevrili bu izbe binayı onarıp yerleşirler ve adlarını Tiyatro İkincikat olarak değiştirip 2013’te sanat hayatlarını bu tarihi pazar yerinde sürdürürler.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler