Perihan Ergun

2014’te Şeker Bayramımız

31 Temmuz 2014 Perşembe

Yazıya bu başlığı koymamın nedeni yurdumuzdaki sosyal, ekonomik, demokratik, kültürel, laik ve daha birçok nitelikleri taşıdığına inandığımız unsurların birçoğunda darboğazlarda sıkıştırılmış olmamızdır. II. Dünya Savaşı’nın Batı’da özellikle de Avrupa’nın büyük devletlerinde halkının çoğunluğunun müttefik ve muhaliflerinin kırdırıldığı acımasızlığın, bizim ülkemizde de ekonomik, sosyal sıkıntılarının yansıdığı ve yaşandığı yıllarda ilkokulun ilk sınıflarındaydım. Doğal olarak o yılların maddi, manevi sıkıntıları bizlere de yansımıştı. Çocuk olmama karşın günlük yaşamımızdaki ekonomik sıkıntıların ailemde oluşturduğu kederi onlara yakın derecede hissedebiliyordum. Örneğin ulusumuzun baş gıdası olan ekmek, karneye bağlı olarak kişi başına 200 gramdı. Şeker yoktu, bu gereksinim kuru üzümle karşılanıyordu. Zeytinyağı da öyle. Bitkisel yağ altın değerindeydi. Şeker eksikliği nedeniyle uyuz niteliğindeki kaşıntı hastalığı özellikle çocuklarda tepe yapmıştı. Rahmetli anacığım okul önlüğüme gizli bir yan cep yaparak koruyucu olması için o cebe kuruyemiş doldurur “Açlık hissettiğinde bunları yersin” derdi. Arkadaşlarım içinde bu olanağı bulunmayanların karşısında anamın öğüdünü göz ardı ederek yemişleri onlarla paylaşırdım. Savaş süresince bu böyle gitti.

***

Tüm bu yokluk ve sıkıntıların yaşandığı günlerde bir de Selanik’e kadar gelen Alman ordularının, Türkiye’yi de yanlarına almak istemelerine karşı, Atatürk’ün Hakk’a yürümesinden sonra, TBMM’ce Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Sayın İsmet İnönü’nün siyasi dehası, savaşın ulusumuza getireceği zarar ve yıkımı bilerek, Almanların teklifini yadsıması sağduyunun ve siyasi görüşün başarısı olmasına karşın o tarihlerde iktidar yarışındaki Demokrat Partililerce büyük eleştirilere neden olmuştu. Bir de İnönü’nün II. Dünya Savaşı’nın özellikle ordumuzu ve ulusumuzu, her türlü kötü durumlara düşürebileceği olasılığıyla buğday ve tahılları birkaç camide tedbir olarak depolamasını da yıllarca dillerine doladılar. Oysa bu savaş bitmeyip bize de sıçrasaydı halimiz ne olurdu?.. Bu olumsuz düşünceleri taşıyanların lütfen haddimi aşmamı hoş görerek, 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet’ten sonraki tarihimizi dikkatle okumalarını, milli mücadelemizle Kurtuluş Savaşı’mızdaki başarılarda, öncelikle M. Kemal ATATÜRK olmak üzere yanında yer alan değerli asker ve insanlarımıza borçluluklarımızı anımsamalarını öneriyorum.

***

2014’ün Şeker Bayramı’na gelince;
Bilindiği gibi şeker (ramazan) bayramı ramazanda nefislerine hâkimiyetle oruç tutanlara ödül niteliğindedir. Hele bu yıl temmuz ayının aşırı sıcak günlerinde oruç görevini yerine getirebilen özverili Müslümanların şeker bayramlarını içtenlikle kutluyorum.
Ben de orucu sağlık sorunlarım nedeniyle yasaklandığı yıla kadar yaşayarak bayramı hak etmişimdir... Çok şükür milli bayramlarımızı hâlâ büyük coşkularla kutlayabiliyorum.
Bu yıl İsrail’in bitmeyen kin ve hainlikle Filistin halkına bayramda bile acımasızca saldırılarını medyadan öğrenirken uykumu kaçıran, bu insanlık dışı savaşın üzüntüleriyle bayram sevincini yaşayamıyorum.
Bir de İslamcılığı siyasetine bayrak edinmiş olan AKP iktidarının şu Şeker Bayramı günlerinde, BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze’deki çatışmaları, “Acilen ve önkoşulsuz ateşkes”, çağrısına karşın, İsrail’in, mülteci kampındaki çocuk parkını bile bombalayarak oradaki yavruları katletmesine, hangi hainlik nitelemesini getireceğimi bilemiyorum..
Buna karşın İslamcı siyaseti kendine ilke edinen AKP iktidarının bu acımasızlıklara ve sadece halkı oyalayıcı söylemlerle kayıtsız kalmasını da şiddetle kınıyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Torbadan Öcü Çıktı 18 Eylül 2014

Günün Köşe Yazıları