Kalıcı ne, gidici kim?

24 Haziran 2018 Pazar

Doğu ile Batı arasındaki sosyal, kültürel ve ekonomik düzey farkının temelinde Doğu’daki “büyüklük” anlayışının süreksiz, Batı’daki büyüklüğün sürekli olması yatar.
Tarihte her iki yönde de pek çok büyük imparatorluk ve devlet kurulmuştur. Zaman içinde bu coğrafi büyüklükler küçülmüş, ancak Doğu’daki devletlerin pek çoğu nitelik olarak da ufalırken; Batı’daki benzerleri, daralan sınırları içinde “büyük devlet” konumunu muhafaza edebilmişlerdir.
1807 yılında, İngiltere ile Danimarka arasında savaş vardı. İngiliz donanması Kopenhag’ı bombaladı ve Danimarka kraliyet donanmasını teslim alıp yaktı.
Danimarka yenilmişti, ama donanmasız kalacak da değildi. Ne var ki ülkede koskoca bir donanma inşa etmeye yetecek kadar meşe ağacı yoktu. Üstelik zamanın inşa tekniğiyle sağlam savaş gemisi yapmak, en az yüz yıllık meşe odunu gerektiriyordu.
Danimarka Kralı, emir verdi: “Donanmaya yetecek sayıda meşe ağacı dikilsin!”
Gel zaman git zaman, zaferler, yenilgiler, Avrupa’nın yeniden yapılanması, sosyal reformlar, teknolojinin gelişmesi derken; 1807 savaşı da unutuldu, ahşap savaş gemileri de...

***

Danimarka’nın yeni donanması artık tüm ülkeler gibi çelik zırhlılardan oluşuyordu.
Hatta 1943 yılında Almanlar ülkeyi işgal edip Danimarka Kralı’nı göz hapsine aldığında, Danimarkalılar kendi donanmalarını kendileri batırdılar ve o günden bu yana yeni donanma edindiler.
1993 yılı geldiğinde, sınırları küçülen Danimarka yine bir krallık olup, Avrupa’nın demokrasiyle yönetilen ve refah düzeyi en yüksek ülkelerinden biriydi.
Bir gün, Danimarka Kraliçesi İkinci Margrethe, üzerinde “Kraliyet Orman İşletmesi” yazılı mektubu açıp okuyunca, neye uğradığını şaşırdı. Mektupta, “Haşmetmeap, Kraliyet Donanması’nın inşası için emretmiş olduğunuz meşe ormanı hazır olup, ağaçlar yeterince büyümüştür. Kesilmeleri için yüksek emirlerinizi bekliyoruz...” yazıyordu.
Danimarka Kraliçesi Margrethe, meşeleri kestirmedi elbette. Olay basına yansıdı ve tüm Danimarka eğlendi.

***

Meşe ağaçlarının 186 yıl önceki ekilme emrini kuşaktan kuşağa devralan ve amacını unutmayan sonuncu Kraliyet Ormanları İşletmesi’nin yetkilisi, had bilen sadakatinden ötürü hararetle kutlandı. Meşeleri kesip, donanma ahşapları hazır da diyebilirdi. İyi ki tereddüt etmiş, emir beklemişti!
Söz konusu meşe ormanı, o gün bugündür halk arasında “Kraliyet Donanma Ormanı” diye anılan görkemli bir mesire. Danimarkalılar, gölgesinde gezindikleri ulu ağaçların daha çook uzun ömürler süreceği iki yüzyıllık ormanlarıyla gurur duyuyor.
Türkiye’de yaşı yüz yılı aşan kaç meşe vardır, doğrusu bilmiyorum. Ama İstanbul ormanlarından ODTÜ ormanlarına ve tam da bu iş için sit alanı olmaktan çıkarılan mücevher kıyılarımızdaki ağaç yutan betonlaşma hızına bakarak, çok da kalmadığına eminim.
Mücevher gibi köşkleri ve bahçeleri, eskiden o bahçeleri süsleyen ağaçların ismi verilen ucube beton apartmanlara dönüştürdükten sonra; ormanlarımız da yazlık ve kışlık saraylara, havalimanı, köprü gibi beton yapılara feda ediliyor.

***

Oysa ister saray olsun, ister köprü ya da havalimanı; bugün aman ne görkemli diye inşa edilen hiçbir beton yapının ömrü, bir meşenin doğal ömrü kadar uzun değil!
Güney Kıbrıs’taki Madira tepesinde “Gurunoklado” adıyla yaşayan bir meşe ağacı vardır. Yaşı 900 ila 1000 diye ifade edilir.
Şöyle bir düşünecek olursanız, Gurunoklado meşesi Roma İmparatorluğu’nda yeşermiş, Osmanlı’yı gömmüş, Kıbrıs’ın bölündüğünü görmüş ve belki yeniden birleştiğini de görecek, hatta kimi devletlerin battığına da tanıklık edecek!
Ne tuhaftır ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ve zaten Türkiye’de de bu kadar yaşlı bir ağaç yok. Varsa da bilinmiyor.
Oysa kalıcılık böyle bir şey ve bir devletin gerçek büyüklük süreği; kalıcıyı kavrayıp korumasından ibaret, belki de...
Oyumuzu yıkıcı ve geçici betona değil, yararlı ve kalıcı meşeye verelim!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Deli Şair’e vefa 17 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları