Hikmet Çetinkaya

Dachau şarkısı

01 Temmuz 2018 Pazar

Dikenli teller, ölüm yüklüydü...
Üzerimizde acımasız bir gökyüzü bizi izliyordu...
Gazetelerde ölüm haberleri eksik olmuyordu. Hepsi kan gölünün kurbanlarıydı...
Jura Soyfer mi okunur bu saatlerde?
Divana uzanan bir kadın. Belki siyah saçlı, mavi gözlü, belki de kapkara bakışlı.
Kadın, adama kızgın!..
Dışarda denizin hışırtısı...
Karşı kıyıda bir ışık yağmuru...
Jura Soyfer, Ahmet Cemal’in Türkçesiyle küçük kuşların uçuşunu, emeğin alın terini anlatıyor...
Gece durgun ve sessiz...
Gök gürültüleriyle dolu bulutlar yok havada...
Diyorum ki:
“Bir başka ışıkta gösterir seni / Parasız ama onca değerli şeref günleri / Sırtına bir çeket almak yerine / Bürünürsün binlerce şerefe / Hep nefret et sefaletten, / Bırak toza boğulsun masanın üstü / Ama temiz tut şeref denen şeyi / Tertemiz ve lekesiz tut...”
Kadın, divandan kalktı, balkona çıktı. Bahçede hanımeli kokusu vardı.
Tam karşı dairede bir başka kadınla bir adam, kendi düşlerinde sevginin ve aşkın ağını örüyordu...
Sanki bir sevda büyüyordu genç kız yüreğinde; sanki bir aşk yıllara meydan okuyordu...
Bir ses duyuluyordu karşı tepelerden.
Çok uzağımızda kalıyordu tüm sevinçler...
Bizler binlercemiz sabah karanlığında, hiç konuşmaksızın öylece duruyorduk...
Üzerimizde acımasız bir gökyüzü, divana uzanan
o şımarık kadın...Ben ve sen!Silahların gölgesinde yaşıyoruz gece gündüz...
Yaşam bir ders oluyor bize burada...
Düşündüğümüzden çok daha güç bir ders...
Kimse saymıyor artık günleri ve haftaları, kimileri var ki ne de yılları...

***

Dikenli teller ölüm yüklüydü. Üzerimizde acımasız bir gökyüzü soğuğu ve güneş yanığını göndermekteydi.
Ben ve sen Dachau’yu şarkısını ögretememiştik insanlarımıza. Öğretememiştik
o parolayı bunca yıl acı çeken dostlarımıza... Adımız Moya’dır bildiğiniz gibi...
Mavidir kanımızın rengi...
Bir akşam bulutunun işaretinde dolu dolu olan gözlerimiz kendi yalnızlığımızdır.
Bizim şarkımızı söyleyin zaman zaman...
Umutlarda çoğaltın bizi...
Dachau’lar olmasın. Dachau’larda insanlar ölmesin!..
Dikenli teller ölüm yüklüydü...
Kadın balkondan gökyüzüne bakıyordu. Karşı komşunun ışıkları sönmüştü...
Dachau şarkısı çalıyordu uzak bir kentin bilinmeyen sokaklarında...
Bu şarkıyı kaç kişi biliyordu acaba?
Adam gökyüzünde yıldızları ararken o şarkıyı hâlâ mırıldanıyordu:
“Ama biz, Dachau’da öğrendik parolayı,
Öğrenip çelik gibi sertleştik.
İnsan kal kardeşim,
Sende kalsın erkeklik...”

***

Gözleri doldu adamın...
Bahçeye çıktı, kırmızı güllere dokundu...
Şarkı bitmemişti...
O da kimseler duymadan o şarkıya eşlik etti:
“Gün gelecek, sirenler çağıracak.
Haydi bakalım, sayım için son tekmile!
O zaman dışarıda, bulunduğumuz yerde,
Sen de hazır olacaksın arkadaşım.
Özgürlük gülecek bize aydınlık yüzüyle,
Yaratmaktır asıl büyük yüreklilik
Ve bizim yaptığımız iştir.
Bu iş iyi olacak...”
Havada yanık kokusu vardı. Lacivert bir karanlığın içinde sessizliğin şiiri okunuyordu.
Gözlerini kapadı bir an. Bir süre hiç konuşmadı. Çok
uzaklardan gelen bir sesle irkildi. Gözlerini açtı ve çevresine bakındı.
Dedi ki:
“Kaybolmasın çocuklar, analar, babalar, sevgililer, eşler...”
Dikenli teller ölüm yüklü olmasın, üzerimizde acımasız bir gökyüzü bulunmasın...
Silahların gölgesinde yaşamasın insanlar...”
Kederle beklenilen bir yenilgi, zamansız bir kaçışın gri sessizliği içinde çoğaldı. Körleştirilmiş ve sağırlaştırılmış bir toplumun tepkisizliği kuşları bile kahretti.
Hintli şair Dom Moraes’in sesiyle uyandı bir sabah. Gökyüzüne baktı, kuşlarla konuştu ve haykırdı doğan güneşe karşı:
“Yaşadığın yere savaş uçakları geldiğinde, / Evler tuğlalarına kadar sarsılıp / Yerlere yıkıldı ve sonra nehir, / Kıpkırmızı bir lapa oldu ve insanların kolları, / Bacakları durduğun yerin çevresine saçıldı.
Sen çocuktun. / Yukarı bakıp, gökten düşüp de / Oyuncaklarını kıranın ne olduğunu merak ettin
Yıllar sonra gülümsediğinde, / Sana her şey açıklandı / Hiçbir şey affedilmese de...” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları