Değişimin derinliği

02 Temmuz 2018 Pazartesi

Ülkenin yönetim yapısının kökleriyle birlikte değişimi süreci 24 Haziran seçimleri ile tamamlandı.
Yeni rejimin görünen özelliği, başkan adayı olan kişileri ve onları coşkuyla destekleyen kitleleri öne çıkarması, buna karşılık parti örgütlerini çok büyük ölçüde önemsizleştirmesidir.
Yedi hafta boyunca, başkan adayları, çoğu kez içeriksiz, sığ ve kişisel nutuk çektiler. Milyonlar, şenlik havasında, demokrasi varmış gibi mutlulukla alanları doldurdu. Bunun sandığa yeterince yansımaması yeni rejimin ne kadar iyi pazarlandığını kanıtlıyor.

Uzaklaşan
Bu kavşakta, önce, ülkenin nelerden uzaklaştırıldığı hiç unutulmamalı; aslında akıllara kazınmalı: Yasama, yargı ve yürütme güçlerinin karşılıklı denetim ve dengesine dayanan; demokrasilerde dördüncü güç olan basın-yayının bağımsız olmasını yaşamsal sayan; bağımsız ve tarafsız yargıyı önceleyen; özerk üniversiteyi, bilimsel çalışma özgürlüğünü ve bağımsız kamu kurumlarını vazgeçilmez gören; temel hak ve özgürlükleri ve ekonomik ve sosyal hakları güvence altına alan evrensel demokrasi ilkeleri, yeni rejimle birlikte, toplumun gündeminden tümüyle çıkmış bulunuyor.
İç ve dış barış da ne yazık ki artık üzerinde konuşulamayacak kadar uzak. Baksanıza, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, seçimin sonucunu “Ümmetin zaferi” olarak selamlıyor.
Bu noktaya nasıl gelindiğinin yanıtı, siyasetin iki başoyuncusu, AKP ve CHP’ye bakılarak verilebilir. Bu köşede AKP’ye çok değinildi.
Ya CHP?

Sağcılaşma tuzağı...
AKP’nin Ilımlı İslam özelliğiyle iktidar olmasından sonra ana muhalefet partisi CHP de aynı çizgiye getirilmeliydi. Son on yılda bu başarıldı. CHP, sağcılaşırsa seçim kazanacağı tuzağına düşürüldü.
İlk somut adım, 2008 Kasımı’nda, İstanbul’da, üstelik ülke siyasetinin İslamcı bir özellik kazanmakta olduğunu vurgulayan önceki Genel Başkan Baykal ve İl Başkanı Gürsel Tekin eliyle kara çarşaflı bir kadının yakasına törenle altı ok rozeti takılmasıyla başladı. Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle süreç hızlandı.
Kılıçdaroğlu, birlikte yola çıktığı en yakın arkadaşlarını ve yıllarını CHP’ye veren çoğu önde gelen partilileri dışladı. Kılıçdaroğlu girdiği her seçimi kaybetse de partiyi sağcılaştırmayı ısrarla sürdürdü; CHP’ye, ideolojisi ve kadrolarıyla siyasal İslamcı-aşırı milliyetçi bir özellik kazandırdı. AKP’yi ideoloji düzleminde eleştiremedi; muhalefet, kişiselleştirildi.
CHP’lilerin emeği hiçe sayılırken, partiye çağrılıp yönetici ve milletvekili yapılan siyasi İslamcılar yetmezmiş gibi, CHP listelerinden iki (beş?) SP milletvekili Kılıçdaroğlu’nun kendi sözleriyle gururla verdiği uğraşıyla bu Meclis’e girdi. Aynı günlerde bir CHP milletvekili daha kesin ihraç istemiyle disipline veriliyor; önceki dönemin bir milletvekili de tutuklanıyordu.
Sağcılaştırılan yapısı nedeniyle, AKP’nin ülkeyi demokrasiden uzaklaştırma kararlılığına; gerek bu rejimin ilk büyük adımı olan 16 Nisan halkoylamasının ve gerekse 24 Haziran seçimlerinin içeriğine ve biçimine aynı kararlılıkla karşı çıkamayan Kemal Kılıçdaroğlu CHP’si, böylece doğan rejime ebelik etti; şimdi de iyice yerleşmesini seyrediyor.
Son kurultayda Muharrem İnce, Kılıçdaroğlu’na; “Deniz Bey’e karşı çıkan 30 milletvekilinden siyasetle uğraşan ikimiz kaldık” derken bunun nasıl gerçekleştiğini açıklamadı. İnce, Kılıçdaroğlu’nun eliyle CHP’nin dönüştürülmesine seyirci kaldı.
Kılıçdaroğlu-İnce ikilisinin aklına, yeni rejimin ayrıntılarını sorgulamak ve bunu kamuoyuyla paylaşmak gelmiyor; onlar da rejimini her saniye derinleştiren Erdoğan gibi gelecek seçimlerin hesabını yapıyor!
Yeni rejim iyice yerleşirken ve CHP erirken İnce’nin seçimlerde aldığı sonuç başarılı bulunuyor; Kılıçdaroğlu da İnce ile göreve devam konusunda uzlaşıyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları