Paralelin Kurucuları!

05 Ağustos 2014 Salı

“Paralel devlet” ve “Pensilvanya” sözlerini ağzından düşürmüyor! Eğer Pensilvanya’daki Fethullah Gülen hazretleri “paralel” ise kuruluşunda “paralelin” öteki çizgisinde de İstanbul’un Kasımpaşalı Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan vardı. Beraber yürümemişler miydi bu yolda? Kimin sırtında gelmişti Başbakanlık koltuğuna?
İzmir’de cumartesi günü “Hatırlayın! Paralel ihanet şebekesi 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerini yaparak Türkiye’de hukuka, demokrasiye, özellikle de milli iradeye karşı, ahlak dışı bir saldırı başlatmıştı..” dedi.
Dinsel iktidarın gelişimini önleyebilecek bir askeri darbeye karşı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin seçkin komutanları, basının Atatürkçü kalemleri Ergenekon ve Balyoz saldırıları ile içeriye alındılar. O günlerde Erdoğan Efendi, “Ben bu davanın savcısıyım” sözleriyle “paralelliği” destekliyordu.
Ama şimdi “paralel ihanet şebekesi” diyor. İmam efendi kime, neden “ihanet” etmiş oluyor? Sorunun yanıtını Erdoğan Efendi’nin aynı cümlesinde “17 ve 25 Aralık darbe girişimleri” sözleri veriyor.
17 ve 25 Aralık’ta başta Erdoğan Efendi, Bilal oğlan ve dört bakanın telefon konuşmaları ile yolsuzluklar, sıfırlanan Avrolar, dolarlar ortaya saçılmıştı. Sonrasında dört bakan kovuldu. Ama Bilal oğlan ve adamı Rıza Sarraf üzerinden polisin, Erdoğan Efendi’nin kapısına dayanması engellendi. Burada bir gariplik yok mu?
Bilal oğlan ile “sıfırla” konuşması hakkında “montaj” diyen Erdoğan Efendi İran’dan dönerken basına, “Cumhurbaşkanı’nı ve Meclis Başkanı’nı, beni, ailemize, çocuklarımıza varana dek herkesi dinlemişler!” dedi. Demek ki “montaj” değilmiş! İzmir’deki konuşması ile imam efendinin kendisine “ihanetini” de itiraf ediyor.
Erdoğan Efendi polisin kapısını çalmaması için Ergenekon ve Balyoz olayı hakkında “kumpas” dedi. Hani “o davanın savcısı” idi? “Kumpas” olduğunu biliyordu da Başbakan olarak neden önlemedi? Kuyruk kapıya sıkışınca, masum subayları ve aydınları salıverdi ki Bilal oğlan üzerinden kendisine de ulaşılmasın! Şimdi de 17 ve 25 Aralık soruşturmalarını yürüten savcı ve polisleri sorgulatıyor. Bu kez bu olayın “savcılığına” soyunuyor.
“Paralel devletin” kurucuları şimdi “düşman kardeşler..” dizisindeler. Hâlâ Erdoğan Efendi’ye oy verecek seçmenlerin varlığını anlamak çok ama çok zor oluyor!
Oy vereceklerin önemli bölümü “Çalıyor ama çalışıyor” diyor. Bu düşüncede olanlar kendilerine şu soruları da lütfen soruversinler: “Kimin parasını çalıyor?” “Mal varlığını açıkladı, ama eşinin ve başta Bilal oğlan olmak üzere çocuklarının mal varlığını neden açıklayamıyor?” “Dünkü çocuklar sıfırdan nasıl oldu da gemilere, villalara sahip oldular?”
Gazeteciliğimin 50. günü olan 1 Ocak 1961’de 193 sayılı yeni Gelir Vergisi Kanunu’nun yürürlüğe girişini haberleştirmiştim. Yasaya göre vergi bildirimleri, vergi daireleri önünde asılacak, isteyen kimin ne kadar vergi ödediğini ya da ödemediğini görecekti. Sonrasında her yıl vergi dairesine gider listeyi inceler, çelişkili vergi bildirimlerini okura duyururdum. Sonraki yıllarda yalnızca en çok vergi ödeyen kişilerin adları açıklanır oldu.
CHP milletvekili İzzet Çetin’in Sarraf’ın ödediği vergiye ilişkin soru önergesini Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Vergi mahremiyeti nedeniyle bilgi verilmesi yasal olarak mümkün değildir” diye yanıtladı!
Erdoğan Efendi ve ailesine de “Bu parayı nereden buldunuz” diye de soramazsınız! Çünkü eskiden Maliye Bakanlığı, Gelir Vergisi Kanunu’nun 82/2. maddesi gereği “Bildirilmeyen ve vergisi ödenmeyen varlık sahibi” kişilere “bunları nereden buldun” diye sorabiliyordu.
Ama Erdoğan Efendi ilk hükümeti kurduğunda bu maddeyi yürürlükten kaldırdı! Ondan sonra ne oldu? Yürü ya kulum...

***

Bu arada basın ve TV patronlarına soruyorum: Erdoğan Efendi’nin tam sayfa gazete ilanlarının ya da TV’lerdeki tanıtım filmlerinin faturalarını kim ödüyor? Bunlardan hangilerini bedelsiz yayımladınız? Eğer bedelsiz yayımladıysanız, adaylara bu gizli yardım suç değil mi? Lütfen faturaları açıklayınız!

 

Türkiye’nin Padişahı!
Cuma günü ABD’nin Erdoğan Efendi’ye başta Barack Hussein Obama olmak üzere Amerikalıların nasıl sırt çevirdiklerini yazmıştım. Bugün de Avrupa’ya göz atalım…
Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Svoboda: “Geçmişte destekledik. AKP’yi herkese karşı savunmamızın nedeni reformlara gidiş idi. Ancak bugün reformları geri döndüren 2. Erdoğan’dır. Bu da otokrat Erdoğan’dır.”
Eski Almanya Cumhurbaşkanı Christian Vulff: “Erdoğan bizi hayal kırıklığına uğratıyor.” Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz: “Erdoğan’ı açıkça uyarıyorum. Avusturya toplumunu bölemez. Yanlış bir konuşması bizi Türkiye’nin AB’ye katılımdan geriye götürür!”
AB üyesi Macaristan’da Başbakan Victor Orban’ın anayasa değişikliğine muhalefetin tepkisi: “Bu değişiklikler bizi Rusya gibi totaliter ya da Erdoğan’ın Türkiyesi gibi yarı totaliter bir ülke yapar!”
AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Stefan Füle’nin Tvitter’ı: “Türkiye’de bu durum nereye varacak?”
İngiliz The Economist dergisi geçen yıl kapağa, elinde gaz maskesiyle padişah kılığında çıkardığı Erdoğan için “demokrat mı, sultan mı” diye sormuştu. İngiliz The Times gazetesi: “Türkiye meşruiyet bunalımı ile karşı karşıya...” İngiliz Financial Times gazetesi: “Erdoğan’ın despotik tavırları ülke için tehdit arz ediyor!”
Gezi Parkı olaylarından sonra 15 sayfalık Türkçe ve Almanca ekiyle “Boyun Eğme” başlığı ile Türkiye’yi kapak yapan Alman Der Spiegel dergisi bu kez yine Türkçe ve Almanca olarak kapakta, “Erdoğan Devleti” konusunu irdeledi.
“Yeni Padişah” başlıklı 15 sayfalık yorum haberinde dergi şöyle yazdı: “Erdoğan, demokratik reformlarla yola çıktı, ancak eski dönemin seçkinleriyle ve Gezi Parkı direnişçileriyle mücadelesinde hükümdara dönüştü. Şimdi kendisini cumhurbaşkanı seçtirmek niyetinde... Bu sefer despot mu olacak?” Seçmenleri ne dersiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları