Aydın Engin

Polislerin Değil Hukukun Yanında Saf Tutmak…

06 Ağustos 2014 Çarşamba

22 Temmuz’da 25 ilde çoğu üst rütbeli polislere karşı bir operasyon başlatıldı. Medya bunu “Cemaatçi polislere karşı operasyon” başlığı ile verdi. Gözaltına alınan, bir bölümü daha sonra tutuklanan polisler arasında kamuoyunun yakından tanıdığı polis şefleri de vardı.
Mesela Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları sırasında İstanbul’da istihbarat şube müdürü olarak görev yapan Ali Fuat Yılmazer, eski İstanbul Bilişim Suçları ve Sistemleri Şube Müdürü Hayati Başdağ, eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, Terörle Mücadele Şubesi’nin eski müdürü Ömer Köse gibi…
Fırtına koptu. Cumhurbaşkanlığı seçimi heyecanını bile bastıran bir fırtına.
Erdoğan, hem de miting meydanından fırtınaya tüy dikti. “İnlerine gireceğiz demiştik. İşte giriyoruz.” Başbakan’ın tüy dikme marifetine AKP’nin “Beşir Hocası” Beşir Atalay da katkı yaptı: “Operasyon önce Emniyet’te başladı. Benim beklentim mutlaka yargı kesimine operasyon intikal etmeli. Orada da devam etmeli; edeceğini de zannediyorum” buyurdu…
Bununla da kalmadı. Dün sabah polisin daha alt kademelerine inildi. 14 ilde 35 düşük rütbeli polisi içeren ikinci bir gözaltı dalgası başladı.
Anlaşılan Tayyip Erdoğan’ın deve kininden beter kininin köpürttüğü, AKP’ye sımsıkı sarılmış kesimlerin “Ya havuzun suyu kesilirse ne yaparız” korkusunun kabarttığı havuz medyasının parlattığı cadı avı genişleyerek sürecek.
Polisle başlayan operasyonun, Beşir Atalay’ın müjdelediği üzere adliye, oradan dahiliye, maliye, harbiye, hariciye, nisaiye, bevliye gibi alanlara sıçrayarak genişleyeceğini tahmin etmek yanlış değil gibi…
Yargıda operasyongibi ürkütücü bir adım olasılığı bir başka yazının konusu olsun. Biz “Polis operasyonu” üstünde duralım.

***

Polisteki operasyonun ileri sürüldüğü gibi “Tevhid-i Selam örgütü” bağlamında bir casusluk operasyonu filan olmadığını, keza Emniyet’te idari bir temizlikle de sınırlı olmadığını kavramak için ne üstün bir zekâ gerekiyor, ne derin bir analiz yetisi…
Bu tepeden tırnağa bir siyasal hesaplaşmadır.
2002’de iktidarını kurarken Cemaat’in yetişmiş, o günler için hazırlanmış kadrolarına yaslanarak konumlarını pekiştiren Erdoğan ve takımı, iktidar paylaşımında, kendi payını artırmak, en azından korumak isteyen Cemaat’e karşı savaş açtı. Savaş 17 Aralık’tan birkaç yıl önce başladı. Taa 2009’da, Cemaat’in önde gelenlerinden biri ile konuştuğumda anlatmıştı:
“Pırıl pırıl gençlerimiz maliyeye, mülkiyeye, adliyeye, hariciyeye girmek için başvurdukları zaman Cemaat’le gönül bağlarını gizlemek zorunda kalıyorlar. O bile nafile oluyor. Güvenlik soruşturmasında talebe iken kaldıkları yurttan, eve; okudukları okula, hatta arkadaş çevrelerine kadar araştırılıyor ve mülakat aşamasında eleniyorlar. Yani Erdoğan bize karşı kılıcını çekti…”
17-25 Aralık operasyonları bu savaşın su yüzüne çıkmasından, çekilen kılıçların hepimizin gözü önünde sallanır hale gelmesinden ibaret.
Polis operasyonu da “Cemaat - AKP savaşı”nın bir halkası. Hem de önemli bir halkası.
Nitekim operasyon sırasında Cemaat’e yakın medya sürekli “Zulme uğrayan masum ve kahraman polisler” edebiyatına ağırlık verdi. AKP’nin havuz medyası ise “Casusluk yapan, hükümeti devirmek için darbe hazırlığına istihbarat sağlayan, hain polisler” edebiyatına sarıldı.
Bu, bugün de aynı hızla sürüyor.
Polis operasyonunda gözaltına alınan, tutuklanan, meslekten ihraç edilen polislerin sahiden de Cemaat’le organik bağları var mı; emir ve talimatları Ankara’dan değil, -moda deyimle- Pensilvanya’dan mı alıyorlar bilemem.
Biz dedektif değil gazeteciyiz.
Ancak bugün tutuklanan, özellikle şef düzeyindeki polislerin yakın dönemde pek çok önemli davada kirli roller üstlendiklerini söyleyebilecek bilgiye sahibiz. Hrant Dink cinayetinden, neredeyse dosyasını ezbere bildiğim Ahmet Şık - Nedim Şener davalarına kadar pek çok davada bu polisler adeta fezleke değil iddianame yazacak kadar gözü kara etkinliklere girdiler. Keza Ergenekon, Balyoz gibi davalarda kuruların yanına yaşları da katarak “AKP - Cemaat koalisyonunun intikam operasyonu”na dönüştürülmesinde bu polis şeflerinin belirleyici katkıları tartışılmaz.
Kısacası Tayyip Erdoğan bir zamanlar bağrına bastığı, baş tacı ettiği, madalyalarla ödüllendirdiği, ateşteki kestaneleri çıkarttırdığı polislerini bugün hoyratça tasfiye ediyor.
Bu polislerin hukukun ırzına geçilmeden, yargının kirli siyasal hesaplara alet edilmeden yargılanmasını savunmak bir demokratlık ödevidir.
Tamam.
Ama onları kahraman olarak göklere çıkarmak, Erdoğan’a karşı muhalefetin malzemesi olarak kullanmak da siyasal bir aymazlıktır.
Bize düşen, çeteler savaşında çetelerden birinin değil, sadece hukukun ve demokrasinin yanında saf tutmak olsa gerek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları