At izi, it izi...

13 Temmuz 2018 Cuma

“At izi it izine karıştı” denir ya işte tam o haldeyiz. Yıllardır gözler önünde olan; kendi televizyon kanalından sürekli kendi reklamını yapan Adnan Oktar ani bir operasyonla terör üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alındı. Türkiye bu operasyonu konuşurken, pankart açan ODTÜ’lüler tutuklandı. Soma’da madencilerin katili maden sahibi Alp Gürkan serbest kaldı. Devlet tiyatroları kapatıldı... Ekonomi cephesi de batık vaziyette. Ama ne gam... Mutfaktaki enflasyonun alıp başını gitmesinin, doların, Avro’nun fırlamasının, borsanın çakılmasının, “tek adam” rejiminin yatırımcıyı ürkütmesinin bir önemi yok. Bunların hiçbirinin, bunun asıl sebebi olan AKP iktidarının sonunu getirmeyeceğini artık biliyoruz. Son seçimler gösterdi. Konu parasal kaynak ise, bir şekilde yaratılıyor. Bakıyoruz İmar Barışı’ndan bugüne kadar yarım milyar lira toplanmış; ekim sonuna kadar ikiye, üçe katlanır. Ve illa satılacak bir şeyler bulunur. Olmadı FETÖ denir ve birilerinin mal varlıklarına el konulur..
Zaten ortada ne cumhuriyet kaldı, ne demokrasi diyeceksiniz....
Zor günler yaşıyoruz. Belli ki daha da yaşayacağız. Sadece, bir dönem icraatlarını takdir ettiğimiz, eğitim konusundaki vizyonunu, söylemini beğendiğimiz Ziya Selçuk’un Eğitim Bakanı olması içimize küçük bir umut ışığı doğursa da 1 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde eğitimle ilgili yeni düzenlemeler bunu da söndürdü. MEB’in kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyen “Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin adı değiştirilerek, bakanlığa ilişkin içeriğin tamamı çıkarıldı.
YÖK’ün en önemli yetkilerinin Cumhurbaşkanı’na aktarılması, yine aynı KHK ile Milli Kütüphane’nin, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun kuruluşuna ilişkin kanunların yürürlükten kaldırılması, rektör atamasında YÖK görüşünün kaldırılması, hepsi eğitimin geleceğine ilişkin büyük soru işaretleri. Buna bir de yine son KHK ile Cumhurbaşkanı tarafından üniversitelere atanacak rektörlerin profesör olma şartının kaldırılmasını ekleyin... Son 10 yılda,TUBİTAK, TÜBA, YÖK ve birçok üniversitede yaşanan liyakatsiz ve etik dışı uygulamaları biliyoruz. Aslında herkes bunun tanığı ama çoğu kimse “aman bana dokunmasın da” kabilinden sesini çıkarmıyordu. Şimdi ise her yetki tek bir ağızdan çıkacak söze göre belirlenecek.
Devam edelim mi? Öğretim elemanlarının yurtdışına gönderilmesi, üniversitelerin katkı payı ve öğrenim ücretlerinin belirlenmesi de Cumhurbaşkanı kararına bırakıldı.
Gerçekten yüreği ilim ve bilim için çarpan birçok akademisyen dostum karalar bağlamış durumda. İçlerinden biri, “Daha önce yurtdışından aldığım teklifleri sadece bu ülkenin aydınlık nesillerinin yetişmesinde payım olsun diye reddettim. Şimdi tamamen kıskaç altında hissediyorum kendimi. Bir yandan yurtdışında kendime ve çocuğuma gelecek arama, öte yandan Türkiye’nin en saygın üniversitelerinden birinde çalıştığım için, alanı başkalarına bırakmama ikilemi içindeyim” diye duygularını karamsarlıkla paylaşıyor.
Bunları yazarken karşıma bir haber çıkıyor. Finlandiya’nın 100 kuruluş yıldönümü kutlamaları için 98 milyon Avro tutarında dev bir kütüphane kuracağına ilişkin... Dünyanın en kültürlü ülkesi Finlandiya. 2014’te 91 milyon kitap alınmış kütüphanelerden. Kişi başı 16 kitap.
İnsanların bir yandan kitap okuyacakları öte yandan içindeki sinema, müzik stüdyosu, kafe gibi alanlarla sosyalleşecekleri bir kütüphane olacak Oodi adlı bu kütüphane.
Ne dersiniz? Tıpkı Erdoğan’ın şaşaa ile açıkladığı kıraathaneler gibi değil mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları