Önce Soma’dan başlayalım!

15 Temmuz 2018 Pazar

Herkese bir haller olmuş, alışveriş yaptığım mahalle bakkalı, mahalle nalburu, gittiğim kahvelerdeki herkes ve mahallede tapularıyla dolaşıp
kira toplayan Urfalı toprak ağası ve gayrimenkul zenginine kadar, herkes aynı biçimde konuşuyor: “Bir daha mı yoksulları düşünmek, bir tekmede ben vuracağım, şu Soma’nın haline bak 301 madenci öldü, gidip hep birlikte kendilerini tekmeleyen AKP’ye oy verdiler!” Ben kavga etmeyi pek sevmem ama sonunda dayanamayıp ağzıma gelini söylüyorum. İşte tam bu zamanda Soma’daki mahkeme karar verdi ve açıkça her türlü kusuru bulunan madenin sahibi beraat etti. Diğerleri de kıytırık cezalar aldılar.
13 Mayıs 2014 yılında toplu cinayet gibi maden kazasından bir hafta sonra gazetem beni Soma’ya yollamıştı, o günleri ve acılar içindeki insanları yeniden düşündüm. Ve o zamanlar yayımlanan uzun röportajımın en can alıcı yerlerini yeniden sizlere anımsatmak istedim. Kimse şu Soma demesin diye!
Mezar Ömer Özcan’ın. Annesi, karısı Hatice Hanım, iki yaşındaki oğlu Ali, erkek kardeşi hepsi mezarın başında. Hatice Hanım, en güzel elbiselerini giymiş,en güzel eşarbını takmış, kocasına gelmiş. Öylece duruyor, ben ne soracağımı bilmiyorum, o şöyle diyor; “O günden bu yana, yatak odamıza giremiyorum. İki çocuğuma sarılıp uyumaya çalışıyorum. Kapının ağzında yedek çizmeleri duruyor, o çok titizdi, her zaman çizmelerini pırıl pırıl yapardı. Şimdi kapının ağzında o pırıl pırıl çizmeleri duruyor. Kaldıramıyorum, içimde bir his var, sanki gelip o çizmeleri giyecek. Sanki bu olacak.”
Ben onların sessizce yanlarından ayrılıp, diğer mezarlara doğru gidiyorum. Mezarların üstündeki mektupları tek tek okuyorum. Hiçbir şey bu mektuplar kadar, duyulan acıyı, anlatamaz.
“Sevgili Babacığım, ben oğlun Onur. Sevgili babacığım, herkes seni seviyor. Ben seni herkesten daha çok seviyorum. Kerem’de seni çok seviyor. Bana gelip ‘Başın Sağolsun’ dedi. Mezara birlikte geldik. Sen orada rahat mısın? Seni çok özledim. Mezarında çilek, fasulye ve çiçek var. Benim şiirlerimi çok seversin umarım. Seni çok seviyorum.Ömür boyu seni özleyeceğim. Ne kadar iyi birisin. Umarım sen de beni özlersin. İstanbul’dan Ankara’dan gelenler var. Yani herkes seni çok seviyor. Herkes mezarına toplandı. Yasin okudular.Ömür boyu yanındayım. Sana iyi günler. Şimdi şiirimi yazacağım.
Çok çektin çileyi
Düşünmedin hileyi…. Canım babacığım, ben babamın oğluyum.”
Aslı Yıldırım’la İlkay Yıldırım 2007 yılında evlenmişler. Aslı, “ben ona kaçtım” diyor. “Bir sevdim, bir sevdim kimseler tutamazdı beni. Biliyor musun o çok iyi bir insandı. Son madene gittiği gün ben hastaydım, ‘beni böyle bırakıp gitme’ dedim. ‘Mesaiyi çabuk bitiririm hemen dönerim’ dedi. Beni çocuk gibi kucağında yemek odasına taşıdı, bana çorba yaptı, eliyle içirdi.” Aslı, ağlamaya başlıyor, benim elimden hiçbir gelmiyor.
Birden o soruyor, “Bizim düğün resimlerimizi görmek ister misin?” “Tabii” diyorum, içeri girip düğün fotoğraflarını getiriyor. Ağlıyor, kocasının fotoğrafını öpüp ağlıyor. “Ben kocamın kanını, çocuklarımın babasının kanını onlarda koymam” diyor. “İki çocuğumun da istikballerini düşünmek zorundayım. Artık hem anayım, hem baba. Ve onların madenci olmalarını istemiyorum. Ölürüm onları madenci yapmam! Buradan insanlara seslenmek istiyorum. Benim elimden hiçbir iş gelmez. Anca çocuklara bakmayı öğrenmişim, okumamışım. Ama ben çalışmak istiyorum. Çocuklarım babasız diye, hiçbir şeyden mahrum kalmamalarını istiyorum. Ben bir iş istiyorum! Tamam ovaya gidebilirim ama o iş iki aylık sonraki aylar nasıl olacak? Bize acımayın, sadece iş imkânı yaratın!”
Aslı Yıldırım, acılar içindeki pek çok kadının isteğini dile getiriyor. Buraların kadınları çalışkandır. Tütüne, bostana gitmeye alışıktır. Yakınmazlar yeter ki, onlara iş olsun!
İşte böyle tütüncülüğüyle meşhur Soma bölgesi, sağcı iktidar sahiplerin yabancı şirketlerin tütün kotasına evet demeleri yüzünden (ne çok hain) bir anda kimsesiz ve işsiz kalmıştı. Onlar mecburiyetten o korkunç madene indiler. Önce bunu tartışalım! Öyle ben artık hiçbir yoksulu düşünemem demeyle olmaz. Çünkü çok yakın bir gelecekte pek çoğumuz işsiz ve aşsız kalabiliriz. Yok öyle ‘bana ne yoksullardan’ demek. Önce Soma’dan başlayalım! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları