Feyzi Açıkalın

Turizm yeniden kıymete bindi ama…

15 Temmuz 2018 Pazar

Anadolu insanının Batılı yaşam tarzından etkileneceği korkusuyla turizmden hiç hoşlanmayan siyasi iktidar, bir çelişki olarak turizmin getireceği sıcak dövize gerekesinim duyuyordu.

Özellikle Körfez ülkelerinden akan ve “kaynağı belirsiz net kalem” olarak deftere işlenen nakde güvenilerek, turizm gelirleri bir ara küçümsendi. Türkiye’deki rejim değişikliği için bir milat olan 17 Nisan referandumu öncesi Batıyla artırılan gerginlik de, turizmi feda eder nitelikteydi.

Rus kartına güvenilerek yapılan bu restleşmede ne tür siyasi kazanımlar elde edildi bilinmez ama sonrasında, turizm ayağında Batılıdan elde edilen eski gelirlerin yanına yaklaşılamadı.

Bir başka “turizm değersizleştirilmesi” de, ne ilginçtir turizm beldelerinde görüldü. Siyasi iktidarın turizm gelirleri ile palazlanan uzantıları, turizmin ihmal edilebilirliğini göstermek için inşaat ve emlak sektörünü öne çıkarmaya çabaladı. Bu vahşi gelişme modelinin turizmden bağımsız ilerleyemeyeceği anlaşılıp, yelkenler suya erken indirildi.

24 Haziran sonrası artık bambaşka bir rejimle yönetilmeye başlayan Türkiye’de, şirket mantığına uygun olarak sektörün içinden gelen birisi turizm bakanı oldu. Merak edilen konu, yeni turizm bakanının, bir turizm jargonu olan “misafir” mi, yoksa piyasanın “müşteri” kelimesine göre mi politikalar üreteceğiydi.

Bir de, “hangi turizm” öncelikli olacaktı? Ayrıcalıklı devlet tahsis alanlarındaki yatırımların satışa çıkarılabilecek yüzdesi mi gündemde ön alacak, yoksa kitle turizmi yapılan eski kasabaların sorunları mı masaya yatırılacaktı? Kapadokya mı, İstanbul mu öncelikliydi? Tek bir şablon her yöreye uyacak mıydı?

 

Yoksa, diğer tüm yönetilmeyi bekleyen sektörler gibi turizm de, tepeden gelen talimatların bakanlık tarafından yaşama geçirilmesiyle mi yürütülecekti? Aşağıdan yukarı veri akışı sağlanabilecek miydi? Ya da yapılan bilgilendirmeler ne denli kaile alınacaktı?

Sorular tabii ki bunlarla sınırlı değil. Batılı turizmine alternatif olarak ortaya atılan İslami turizmin beklenen gelir artışını, en azından kıyı yerleşimlerinde göstermediği biliniyor. Keza iç turizm denen, ülke insanının tatil almasına yönelik pazarın da eski arza yanıt veremediği gözleniyor.

Özellikle Batı’da yaşayan İslam ülkeleri halklarının, Rusların ve tatil alışkanlığı yeni gelişen Anadolu insanının bileşiminden oluşan profil, eski turizm beldelerinde yepyeni karşılıklar buluyor. Tabelalardaki dilden, iş yeri personel giysilerine kadar yapılan ayarlamalar, içinde yaşam süren eski turizm beldelerini dönüştürüyor.

Siyasi İslamcı iktidarın turizm kazançlarını da artırmaya yönelik içki zamları, işte burada bir paradoks oluşturuyor. Çünkü artık içkiyi tüketmesi beklenen turist ülkeye gelmiyor! Ya da alışık olmadığı bir insan yüzdesi ile, keşmekeş içindeki bir tatil kasabasında yaşayacağına, daha izole bir tatil köyü ya da kulübü tercih ediyor. Böylece o yörenin esnafı da turizm kazançlarına ortak olamıyor.

İşin daha da vahimi, ülke ekonomisi çok büyük bir çıkmazda. 12 aylık cari açık 57 milyar doları geçti. Mayıs ayının 6 milyar dolar olan açığı için kaynak bulunamadı, rezervler kullanıldı. Sıcak döviz girişine göre kurgulanmış ülke ekonomisine iç turizm de bir çare olamıyor. İç turizmde, göç ettiği yöredeki yurttaşı ile karşılaşıp yerli ve milli bir ekonomi oluşturduğunu zanneden yöre turizm esnafının mutluluğu ekonomiye çare değil.

Sayılan nedenlerle, Batı insanını konuk etmekle ancak ekonomiye bir yarar sağlayabilecek turizm, hiç olmadığı kadar bugünlerde önem taşıyor. Ama onun da şartları oluşturulmadığında, ne denli kırılgan olduğu eski deneyimlerden biliniyor. Biliniyor mu? Ya da, biliyor mu?

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları