Botanik Bahçesi...

16 Temmuz 2018 Pazartesi

Bir uygarlık köşesidir “Botanik Bahçesi.”
İstanbul Üniversitesi’nin biyoloji bölümünün eğitim bahçesi.

Tıp fakültesinin ilk yılını “fizik -kimya - zooloji - botanik” eğitimi alarak yaşadık. Botanik bahçesi bizim anılarımızdır. Orada çekilmiş fotoğraflarımız var.
Prof. Dr. Heilbronn kurmuştu bahçeyi. Eşi Prof. Dr. Sara ile.
Dört profesör de Hitler zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınmıştı. Fizikte Prof. Zuber, kimyada Prof. Breusch, botanikte Prof. Heilbronn. Üç profesör de Yahudi idi.
Zooloji profesörü Kurt Cosswig Yahudi değildi. Eşi de ari ırktandı. Ama Yahudilere yapılan haksızlığı protesto etmek için kürsüsünü ve vatanını terk etmişti. Aydın kişilik örneği.
Botanik bahçesi bu nedenlerle sadece bahçe değildir, bir uygarlık simgesidir. Alman faşizmine karşı çıkışın simgesidir.
Botanik bahçesi, bir diktatörün zulmüne karşı dikilen ağaçların, güneşe uzanan dalların, yaprakların gür sesidir.
Alman faşizminden kaçan bilim insanlarına kollarını açan Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetinin doğasıdır bu bahçe.
Yıkın şimdi bu bahçeyi.
Yıkın şimdi bu uygarlık köşesini. Yıkın.
Size yakışmıyor zaten. Uygarlıkla kan uyuşmazlığınız var.
Botanik bahçesini yıkın.
Müftülüğe verin. Tekke yapın. Zaviye yapın. Dergâh yapın.
Ama doğayı hapsedemezsiniz, unutmayın.
Ağaçlar, size inat göklere yükselirler.
Yapraklar, size inat başlarını güneşe kaldırırlar.
Onları burada sökersiniz, ummadığınız yerde çıkıverirler. Doğayı hapsedemezsiniz.

***

Öğrencileri hapsetmişsiniz.
Bir karikatürü pankart yapmışlar, hakaret sayılmış, tutuklanmışlar.
O karikatür daha evvel yargı konusu olmuş, beraat etmiş.
Şimdi suç sayılmış. Öğrenciler tutuklanmış.
Hapiste kaç öğrenci var, biliyor musunuz?
Yeni Milli Eğitim Bakanı bu konuyla ilgilenebilecek mi acaba?
Prof. Ziya Selçuk’u tanıyanlar beğeniyor da ondan soruyorum.
O da ne yapacak? İlgilense “hukukun işi” diyecekler. İlgilenmese içi rahat etmeyecek. Bakanın yetkisi var mı ki? Varsa da nereye kadar? İş “Reis”e dayanınca akan sular duracak.
Prof. İbrahim Kaboğlu, Erdoğan’a “monokrat” demeyi önermiş. Doğru terim. “Tek muktedir” demek. Ali Sirmen kestirmeden gidiyor, “Reis” demeyi öneriyor. Haklı. Reis, başkan, kaptan hepsi olur. Sonuçta “tek adam” demek.
Sultanlar, padişahlar, krallar, imparatorlar hep “tek adam iktidarı” sürmüşlerdir.
Başlangıçta rahat görünür. Toplumsal korkuya dayalı bir güçle yönetmek kişileri bireysel sorumluluk yükünden kurtarır. İtaat ve biat kültürü temel davranış kalıbı olur. Ama kısa zamanda yapılan hatalar, yanlışlar, haksızlıklar ortaya çıkmadan gizlenir, üstü örtülür. Kısa zaman içinde hanedan kavgaları başlar. Güç kavgaları yaşanır, hiçbir şey açık olmadığı için gizlilik, sinsilik, tuzakçılık yaygınlaşır. Bu da yürütülmek istenen sistemi içinden çürütür.
“Diktatörlüğün Psikolojisi” adlı kitabında, İran asıllı Amerikalı psikoloji profesörü Fathali M. Moghaddam çeşitli örneklerle bu gidişi açıklamaktadır. (Çeviri Hakan Kabasakal, 3 P Yayıncılık- 2014).
Demokratik usullerle gelen “tek adam” rejimi de bu hastalıklı gidişten kurtulamaz.
Uygar toplumlar, bu aşamaların hepsini yaşamışlar, sonuçta demokrasinin kurumları ile kurallarının güvenli yapısını bulmuşlardır.
Türkiye de yaşaması gerekenleri yaşayacak, sonuçta kazandıklarını ve kaybettiklerini önüne koyarak yolunu bulacaktır.
Botanik bahçesini yıkacaklar mı? Yıksınlar.
Biz çok daha büyüğünü yeniden yapacağız.
Diktiğimiz ağaçlar dimdik gökyüzüne yükselecek, yaprakları güneşe uzanacaktır.
Merak etmeyin, ben de göreceğim...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları