Ecevit’e veda: Umut - 13

26 Temmuz 2018 Perşembe

CHP’nin yeni programını yazma sürecinde Ecevitler’le yakın dost olmuştuk.
Şimdiki kaba-saba, saldırgan yönetici dilinin aksine, herkese karşı çok nazik ve zarif davranan bir aileydi Rahşan ve Bülent Ecevit çifti.
Her olgun insan gibi, özellikle gençlere, akademisyenlere ve benim gibi “genç akademisyenlere” (kırk yıl öncesinden söz ediyorum) daha bir özenli davranırlardı.
1978’de hükümeti kurduğunda da bu dostluğumuz, ben hiçbir siyasal veya bürokratik görev istemediğim için, resmi görevlendirmeler dışında devam etti. Milli Eğitim, Kültür, Turizm, Gençlik ve Spor Bakanlıkları ile ilgili danışmanlık yapıyordum.
Boşalan milletvekillikleri için 1979’da yapılan ara seçimlerdeki 5-0’lık hezimetten sonra Ecevit, istifa etti.
Derken, 1980 askeri darbesi, Ecevit’in hapse girmesi, 1982 Anayasası, askeri yönetimin YÖK aracılığı ile üzerimde uyguladığı “sakalını kes” baskısının maskaralığı ve benzeri fırtınalar bizi ailecek İstanbul’a fırlattı.

***

Ankara’dan gözyaşları içinde ayrılmadan önce, eşimle birlikte Oran’a Ecevitler’e vedaya gittik.
Rahşan Hanım’ın, her zamanki nezaket ve zarafeti ile ikram ettiği çayları içerken Türkiye’nin geleceğini konuştuk.
Bülent Bey, hizip çatışmalarından dolayı CHP’den bütünüyle umudunu kesmişti.
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, zaten bu tarihten çok önce, bana “Baykal-Topuz çekişmesinden bıktığını” ve “Genel Başkanlıktan ayrılmayı düşündüğünü” belirtmişti..
Bu veda ziyaretimizde, sonradan “Demokrasimizle Yüzleşmek” adlı kitabımda uzun uzun irdelediğim parti içi siyasete ilişkin sorunlardan çok şikâyet ediyor ve “Bu koşullarla Türkiye’de politika yapılamaz” diyordu.
Esas olarak, parti örgütlerinin yeterince çalışmadıklarını söylüyor ve ayrıca parti içi hizip çatışmalarına kaynaklık etmelerinden yakınıyordu.
Üstelik, örgütlerin çıkar gruplarının etkisinde kaldığını ve yerel çıkar çatışmalarını, ülke sorunlarının önüne geçirme eğilimleri olduğunu belirtiyordu.
Bu sakıncaları ortadan kaldırmak için önerdiği model ise, resmi parti teşkilatlanması yerine, yüz yüze temasa dayalı, aile benzeri, birincil gruplar gibi karşılıklı güvene dayalı çalışan yepyeni bir örgütlenme biçimiydi.
Ben, siyasete egemen olan çıkarcılığın ve hizipçiliğin bu yüz yüze ilişki biçimi ile de önlenmesinin çok zor olduğunu, yurt çapında örgütlenecek bir siyasal partinin zorunlu olarak resmi teşkilat biçimini kullanması gerektiğine işaret ettim.
Konuşmamızın sonuna doğru Bülent Bey, “Askeri darbeden sonra Demokratik Rejime, saksıda büyütülen bir çiçek gibi özen gösterilmesi gerekir” dedi...
Ne kadar haklı olduğunu bugünlerde bir kez daha görüyoruz! SENİ HAVASIZ VE SUSUZ BIRAKIP SOLDURMAYA ÇALIŞIYORLAR:
DİREN DEMOKRASİ ÇİÇEĞİ!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları