‘Dönülmez Akşamın Ufkundayız...’

27 Temmuz 2018 Cuma

Rejim değişikliği ile birlikte devletin yeniden yapılandırılması gündemde; bu yeni durumun tartışılması gerekiyor. Tartışmaya da sınıfların, onlarla bağlı olarak örgütlerin, grupların, ideolojik kümelenmelerin devletin yeni yapısı karşısındaki durumunu, tutumunu anlamaya çalışarak başlamakta yarar var. Ama önce şu soruya yanıt arayalım. Devlete ne oluyor?

***

Bir şey olduğu yok. Devletin genel karakterinde bir değişiklik söz konusu değildir. O her zamanki gibi gelip giden hükümetler aracılığı ile egemen sınıfın, varsa farklı fraksiyonları arasındaki, varsa çatışmaları denetim altında tutmakla yükümlüdür. Bu görevin hakkıyla yerine getirilebilmesi aynı zamanda halk sınıflarını devletin bu görevlere uygun örgütlenmesiyle hareketsiz kılmayı, ideolojik olarak etkilemeyi, güçle zapturapt altında tutabilmeyi gerektirir; devletin karakterini, örgütlenmesini de asıl olarak bu görev belirler.

***

Devletin karakterinde bir değişiklikten değil, özellikle ideolojik olarak farklılık gösteren, zaman içinde güçlenmiş, 16 yıl aralıksız hükümet etmiş bir fraksiyonun, partinin, devleti kendine göre yeniden biçimlendirmesinden söz ediyoruz. Bu fraksiyon, hareket, parti, hükümet uzun bir süreçte, öteki egemen sınıf fraksiyonlarını, farklı ideolojik ortakları uygun yöntemlerle “ikna” ederek ya da ortadan kaldırarak ya da söylendiği gibi fırsatları değerlendirerek amacına ulaşıyor.

***

Devletin imparatorluktan sonra ilk örgütlenmesi Batılı hukuk düzenini esas alarak biçimlenmiş, siyasi olarak cumhuriyetçi laik bir modelde karar kılınmıştı. Şimdiki yeniden yapılanma, laik modeli hızla terk ediyor, yenisini Arap örneğini izlemeyen, Batı ile aynı kulvarda, onunla yarışarak, ama İslamcı bir temel üzerine kurmayı hedefliyor. Çizdiği İslami çerçevenin öteki tarikatlar, hizipler tarafından tanınmasını da şart koşuyor. Bonapartist darbeye pek çok açıdan benzetilebilecek süreçte, büyük sermayenin eski modeli savunur gibi görünen kimi itirazları da “havuç-sopa” taktiği ile, “bunca yıldır grev mi gördünüz”, “büyük küçük dinlemem, birilerinin hali ortada” söylemiyle bitirilmiştir.

***

Kuşkusuz bu türden bir devlet yapılanması, ancak baskıyla sürdürülebilir; bu nedenle yeni araçlar yaratmak, tekleşmeyi mutlaklaştırmak için hızlı bir örgütlenmeye gereksinim duyuyorlar; her gün yeni bir kararname ile tek kişide cisimleşmiş devletin tüm toplum katlarında, her türden örgütlenmede söz ve karar sahibi olması isteniyor. Devletin yeniden yapılanmasının kendi çevresinde bile hoşnutsuzluk yaratması beklenir, bu türden itirazların da hesaba katıldığı anlaşılıyor.

***

Bu dönemin iki nedenle uzun sürmeyeceği öngörülebilir. Birincisi sermaye sınıflarından bağımsızlığı söz konusu olmayan devletin, hareket yeteneğini anlatan “özerklik alanını” etkin ve geniş bir şekilde kullandığı, ama bir şekilde sermayeye bağımlılık ilkesiyle çatışmama kritik eşiğine dayandığı da ortada. İkincisi, dünya çapında etkisinin artacağı öngörülen ekonomik krizin sermaye sınıfları açısından yaşamsal önlemler gerektirdiği, otoriter devletin bunu sağlamakta zorlanacağıdır. Krizin halk sınıflarının üstüne yıkılacağı kesin, politik savaşımına kendiliğinden katkıda bulunacağı hayaldir.

***

Meclis’te sosyalistlere saldırılması, aynı zamanda sosyalistlerin yıllar sonra yeniden o kürsüyü genç ve dinamik bir şekilde kullanıyor olmaları, bu gidişe etkili bir yanıt verilebileceğini gösteriyor.
O eski, güzel, ama hüzünlü şarkıyı söylemek “...vakit çok geç” demek istemiyorsak Meclis’in işlevsizliğini, solun ise kadim işlevini üstlenebileceğini göstermenin zamanıdır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları