Sırça köşkte oturan

31 Temmuz 2018 Salı

Başkan Bush’un İkinci Körfez operasyonuna hazırlandığı sıralarda, Washington’daki bir kaynak, Türk gazeteci Cengiz Çandar’a şunları söylüyordu:
- Seneye bu zamanlar, ABD Irak’a müdahale etmiş olacak ve o sırada Türkiye’nin başında bugünkü iktidar bulunmayacak.
Bu öngörü olduğu gibi gerçekleşti.
Ama şu kaderin cilvesine bakın ki 16. yılına girmiş olan AKP iktidarında (Tayyip Erdoğan olarak da okuyabilirsiniz) Türk- Amerikan ilişkileri hem görünüşte hem de özde hiçbir zaman olmadığı derecede gergin bir döneme girdi.

***

Şu anda Ankara ile Washington arasında, F-35’lerin teslimi, Rus F-400 füzeleri, New York Mahkemesi’nin beklenen Halk Bankası kararı üzerine uygulanması söz konusu olan yaptırımların yanı sıra, Suriye ve özellikle PYD- YPG ye Amerikan desteği gibi majör sorunlar var. Buna bir de İran’a yaptırımların yansımalarını eklemek gerek.
Ama şu anda öne çıkmış olan sorun, gerçekte önem sıralamasında en sonda yer alan Rahip Andrew Bronson olayıdır. Amerika’da evanjelist kilisenin mensubu olan tutuklu Bronson’ın ev hapsi ile tahliye edilmesi, açıklamalarıyla, bu konuya angaje olduğunu kendi ve dünya kamuoyu önünde açıkça ilan etmiş olan Trump yönetimini tatmin etmedi.
Trump yönetimi rahibin tümüyle serbest bırakılması konusunda bastırıyor ve geri adım atmayacağını, yaptırımlar uygulayacağını söylüyor.
İçten içe uzlaşmadan yana olsa bile, kendi kamuoyu önünde, “kimseye boyun eğmez, herkese postasını koyar liderin önderliğinde” görüntüsünü vermek zorunluluğunu hisseden Ankara’da da iktidarı ve muhalefetiyle tüm çevreler aynı tavrı koyuyorlar:
- Türkiye baskılara boyun eğecek bir devlet değildir.
Politikanın rasyonalizmden uzaklaşıp, irrasyonel bir algı operasyonuna dönüştürüldüğü ortamlarda herkesin bir ağızdan dünyaya kafa tutma türküsünü tutturmasına şaşmamak gerek. Hele hele seçim sonrasında yaşananlarla, John Nash’ın ünlü kazan kazan formülü yerine kaybet kaybet yöntemini şiar edindiğini herkese kanıtlamış olan CHP’nin tavrını, genel şaşkınlığının yeni bir göstergesi olarak kabul etmek gerekir.

***

Türkiye’nin baskıya boyun eğmeyiz tavrının zayıf noktalarını şöyle özetlemek mümkündür:
1- İnsan hakları, demokrasi ve adalet konularında içişlerine müdahale defi’ini kullanmak mümkün değildir.
Bu konular devletlerin bağımsızlık ve hükümranlık alanlarına girmezler, bunlara uyulmasını her zaman talep etmek mümkündür.
2- Türkiye’nin yetkililerinin zaman zaman, Bronson’ın da Alman gazeteci Deniz Yücel, Alman ve İsveçli insan hakları aktivistleri Steudner, Gharavi ve Fransız gazeteci Depardon örneklerinde görüldüğü gibi bunlara rehine gözüyle baktıkları izlenimini veren beyanları olmuştur ve nihayetinde de, sözü edilenlerin hepsi pazarlık sonucunda serbest bırakılmışlardır.
3- Türk yetkililer baskıya boyun eğmez direniriz derken, dış taleplerle bağımsız yargıya müdahale edemeyeceklerini ileri sürmektedirler.
Böyle bir sav, bağımsız bir yargının mevcudiyeti varsayımına dayandığı için çürüktür.
Çünkü herkes bilmektedir ki Türkiye’de bağımsız yargıdan söz etmek imkânsızdır.
Bu durumda, Bronson’ın serbest bırakılmaması halinde yaptırımlar uygulayacağını açıklayan ABD’nin baskılarına karşı tıpkı yukarıda saydığımız daha önceki olaylarda da olduğu gibi, daha fazla direnmek mümkün olmayacak ve ne denmiş olursa olsun, talepler karşılanacaktır.
Zaten Türkiye’nin bulunduğu bölge içindeki konumu ve sorunlarıyla ekonomik durumu dış müdahale ve baskılar karşısında direnmeye elverişli değildir.
Unutmamak gerekir ki Türkiye gibi ürettiğinden çok üreyen ve tüketen toplumlar, sırça köşkte oturanlar misali kimseye fazla karşı koyabilecek konumda değillerdir.
İyisi mi, bu durumda tartışmayı daha fazla uzatıp, kendimizi daha fazla ezdirtmeden şu rahip efendiyi bırakalım gitsin de yine yiğitlik bizde kalmış olsun!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları