Bağış Erten

Sporun detoks etkisi

01 Ağustos 2018 Çarşamba

Sanırım kafayı yanlış bir yerden kuruyorum. Bundan tam iki yıl önce, karamsar bir yazı yazmıştım. Birkaç hafta önce de Dünya Kupası’nın ardından bir ağıt dizdim. İlkinin başlığı “Kollarımı Açaydım da…”, ikincisinin başlığı “Bitti mi Yani Şimdi?”ydi. İkisinin de teması aşağı yukarı aynıydı. Günümüzün en büyük spor yıldızlarının yaşlandığından dem vurup, bir dönemin kapanmaya yüz tuttuğundan bahsediyordum. Özetle derdim şuydu: Messi yaşlandı, Ronaldo yaşlandı, Lebron yaşlandı... Artık son demlerindeler hepsi. Üstüne Bolt bıraktı. Phelps bıraktı. Kobe bıraktı. Yetmedi, Diamantidis, Mo Farah, Contador, Pirlo bıraktı. Iniesta uzak diyarlarda. Federer daha kaç yıl sahnede yer alır? Nadal’ın formu ne kadar dayanır? Vesaire vesaire… Ne olacak bu sporun geleceği?
O zaman akla şu soru geliyor: Durum bu kadar vahimse, sporun ‘yüzyılda bir gelir’ dediğimiz isimleri tek tek dökülüyorsa, gelecek henüz o kadar parlak yıldızlar vaat etmiyorsa, neden ben kafayı yanlış yerden kurduğumu düşünüyorum peki? Daha doğru soruyla: Neden milyarlarca insan hiçbir şey olmamış gibi, aynı heyecanla sporun ve yeni yıldızların peşinden koşuyor?
Çünkü bu karamsar tablo, yani gidenlerin yeniden gelmeyeceği fikri, geçmişin, kültürün belirleyiciliğine bu kadar anlam atfetme durumu konu spor olduğunda ne yazık ki/neyse ki çuvallıyor. Çünkü spor hiçbir zaman geçmişte yaşamıyor. Geçmiş bir kültürel birikimdir, hatta sporu sevme hikâyemizin en büyük nedeni olabilir. Ama bugünü takip etme saiklerimiz arasında asla yok. Takip ettiğimiz, her hafta heyecanla beklediğimiz spor hep bugüne ait. Yarın bile kesmiyor onu. Gencecik yetenekleri topluyorsunuz, geleceğin takımı fiyakası yaratıyorsunuz. Ama gerçekte, yani bugünde tüm bu çabaların karşılığını hemen görmüyorsanız o bile kandırmıyor. Ânın büyüsü hepsini yerle bir ediyor. ‘Güzel günler göreceğiz’ diye bağırıyor ya tribünler, o güzel günler uzak gelecek falan değil, en fazla sezon sonu!
Bu ‘hayırsızlık’ tablosu o kadar sorunlu bir şey de değil üstelik. Çünkü spora içkin bir şey ve onun başka bir yüzünü de gösteriyor. Detoks etkisi. Darmaduman bir sezon geçiriyorsunuz, kulüp batık durumda. Her şey yara bere içinde. Ama sadece birkaç ay içinde, yaraları birkaç dakikada iyileşen süper kahraman Wolverine gibi, moraller toparlanıyor ve umut depolanıyor. Bir başkanlık seçimi, bir yeni umut, azıcık bir ışık yetiyor toparlamaya. Bir sezon önce şampiyon takımsınız, iki transfer eksik kalıyor, hop krizin ortasında buluyorsunuz kendinizi. “Ama ben geçen sezon en tepeye taşıyandım” laflarını kimse dinlemiyor. Büyük yıldızlar gidiyor diye kahırlanırken, hop yenileri geliveriyor.
Sadece bu da değil. Misal, neredeyse tiksinerek bitiriyoruz futbol sezonunu. Messi düşüşte mi, Xavi zaten bırakmıştı, Iniesta da gitti. Ne olacak bu Barcelona’nın hali, Ronaldo yokken Real Madrid eskisi gibi olacak mı diye endişeleniyoruz? Sonra ne mi oluyor? Sadece birkaç hafta içinde tüm enerjimiz, tüm motivasyonumuz yerine geliyor. O nefretle bıraktığımız futbol liglerini iple çekiyoruz. Forma almalar, kombineler, dekoderler, hazırlık maçları… Patlıyor hepsi! ‘Barcelona yeni kadroyla ne yapar’ı her şeyden çok merak eder hale geliyoruz. Sezonun gözdeleri değişiyor, heves değişmiyor. Bu sezon da Liverpool’la gaza gelip, Juventus’la duygularımızı şahlandırıyoruz.
Bitmek bilmeyen bir enerji bu. Ne kadar yıpransak da, ne kadar illallah desek de, çok kısa bir süre sonra sanki o yaralar hiç yokmuş gibi önümüzdeki maçlara bakabiliyoruz. Hem de büyük bir zevkle.
Siz hiç bu kadar yenileyici bir enerji kaynağı, bu kadar güçlü bir detoks gördünüz mü Allah aşkına?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları