Aydın Engin

Vakittir, Gerekirse Sil Baştan…

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Gazetenin yazıyı yollamam için tanıdığı süreye daha 115 dakika var.
Beklemeyeceğim.
Yüzdelerle, bir önceki seçim oranları, sayıları ile 10 Ağustos sonuçlarını karşılaştırıp yorumlamaya, çözümlemeye niyetim yok. Zaten iyi bildiğim bir alan değil.
Sonuç benim için belli: Partisiz Ekmeleddin İhsanoğlu kaybetti; partili Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçildi; partili Selahattin Demirtaş seçimi kazandı.
Çelişik bir cümle mi oldu?
Bence hayır.
Sırayla gidelim:
İhsanoğlu bu seçim yarışının öksüz çocuğu idi. CHP yöneticilerinin “Valla billa canla başla çalışıyoruz” iddialarını seçim sonuçları açıkça yalanlıyor. Aynı değerlendirme -içini iyi bilmediğim- MHP için de geçerli.
Geçelim.
Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı oldu.
Öyle ezici bir çoğunlukla filan değil. Kıl payı bir seçim zaferi bu.Bu “kıl payı”nın AKP içinde de, seçmen kitlelerinde de bir anlamı ve sonuçları olacağı kanısındayım.
Bu, Türkiye’nin Marksistleri, sosyalistleri, kendini -samimi olarak- solda tanımlayanları için zorlu değil, daha zorlu da değil, çok zorlu bir siyasal mücadele döneminin başladığı anlamına geliyor.
Sorun sadece anayasal kuralları umursamayan, “kanun”u alaturka musikide bir çalgı sayan, dediğim dedik, çaldığım düdükçü bir siyasetçinin devletin en tepesine çıkmasından ibaret değil. Sorun AKP gibi siyasal İslamcı referansları savunan, aslında serbest piyasa ekonomisinin (“Vahşi kapitalizm” diye de okuyabilirsiniz) ülkemizdeki temsilciliğini üstlenmiş bir siyasal gücün karşısında muhalefetin bugüne kadarki yolunun, yönteminin, kadro yapısının ve kompozisyonunun ve programının adeta sil baştan ele alınması zorunluğu.
CHP bu zorunluğun üstesinden gelebilir mi?
Bilemem. Bildiğim üstesinden gelemezse “müebbet ana muhalefet” partisinden “müebbet muhalefet partilerinden biri” haline gelmesi ihtimalinin epey yüksek olduğu. CHP’ye akıl öğretmek gibi bir densizlik benden uzak olsun. Ama “Biz kitle partisiyiz, bizde her görüşten üyeler ve yöneticiler olabilir” açıklaması artık inandırıcılığını kendileri için bile yitirmiş olsa gerek. Bir kitle partisinde programın ve ideolojik çizgisinin farklı renklerini savunan kişiler ve kanatlar elbette olabilir. Benzetme uygunsa, çeşitli meyveler aynı sepette olabilir, adı da “meyve sepeti” olur. Ama çeşitli sebze ve meyveleri aynı sepete konursa ne olur? (“Sebzemeyve sepeti olur” şakası yapacaklar şakalarını kendilerine saklasınlar. Durum ciddi.)
Gelelim yazının başındaki “Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçildi; Selahattin Demirtaş seçimi kazandı” diyen tuhaf cümleye.
Belki tuhaf, ama gerçek.
Şu anda TV ekranlarında yeminli AKP savunucusu gazeteciler bile ağız birliği halinde Selahattin Demirtaş’ı “seçimin galibi” ya da “galiplerinden biri” olarak tanımlıyorlar.
Nedir Demirtaş’ı başarılı kılan? Toplam seçmen sayısında BDP oylarını 1.2 milyon artırdı, oranını 6.1’den 9.8’e yükseltti. Bu, bugüne dek yüzde 6 - yüzde 7 makasına sıkışıp kalmış Kürt siyasal hareketinin oylarının yüzde 10’luk baraja erişmeye kıl payı kalması mı?
Evet. Ama bundan ibaret değil. Hiç değil.
Oy oranında yüzde 3.6’lık bir artışın dağılımıyla ilgili ayrıntılı rakamlar henüz elimizde yok. Belki bu düzeyde ayrıntıyı saptamak zaten mümkün değildir. Ancak illere göre dağılımı, Demirtaş’ın başkanı olduğu HDP’nin önüne koyduğu “Kürtlerin partisi değil bütün Türkiye’nin partisi” olma iddiasıyla ilgili ilginç ve anlamlı sonuçlar gösteriyor. Diyarbakır’daki yüzde 61’lik oy oranından Karadeniz, İç Anadolu, Ege illerindeki yüzde 2’lik, 3’lük, 5’lik oylar çok daha anlamlı. Bir “seçim sonucu”ndan öte toplumsal barış, eşit haklı yurttaşlar topluluğuna dönüşecek bir Türkiye açısından umutlar yeşerten bir sonuç…
Ancak gerçekçi olalım, bu oylarda Demirtaş’ın kişiliğinden, üslubundan, samimiliğinden kaynaklanan artış acaba önümüzdeki genel seçimde HDP tarafından üstelik daha da artırılarak yinelenebilecek mi?
Bu HDP’nin sınavı, Türkiye’de demokrasinin kazanımı olur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları