Nasıl Bir Gelecek?

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Sizler bu satırları okuduğunuzda cumhurbaşkanı seçiminin sonuçları alınmış olacak. Her seçimin sonrası geleceğin biçimlenişi yönünden önemlidir. Ancak, ister ilk oylamada sonuçlansın, ister 15 gün sonraya, bu seçimin sonrası çok daha önemlidir.
Çünkü cumhurbaşkanı ilk kez doğrudan halkın oylarıyla belirleniyor; cumhurbaşkanı gücünü artık Meclis’ten değil, halktan alıyor. Oysa, cumhurbaşkanının görev ve yetkileri, eskide bırakıldı; AKP, yeni anayasa yapılmasını, asıl bu noktada ve kasıtlı olarak engelledi. Seçim sürecinde, siyasal İslam, giderek artan oranda siyasetin gündemine yerleştirildi.

***

Nasıl bir gelecek sorusunun önemi, yaşanan anayasal belirsizlikten ve bunun olası olumsuz sonuçlarından kaynaklanıyor. AKP, kendi yarattığı bu belirsizliği topluma yeni Türkiye diye pazarlıyor; ancak pazarladığı ürünün özelliklerini açıklama gereği bile duymuyor; saklıyor. AKP, ülkenin anayasal geleceğini de tek başına belirlemek istiyor. Yalnızca bu durum var olduğu kadarıyla bile demokrasiyi yok edici özellikleri içinde barındırıyor; ekonomiyi sarsacak gibi görünüyor.
Bu nedenlerle, nasıl bir gelecek sorusu toplum açısından ağustos sıcağına taş çıkartacak kadar yakıcı özellikler taşıyor.

***

Bu çok sakıncalı olabilecek sonuçlar hiç de kaçınılmaz değildir. AKP üzerinde ikili baskı oluşturularak atlatılabilir.
AKP üzerinde oluşturulacak baskı alanlarından biri, insanlığa mal olmuş çağdaş demokratik değerlerdir: Özgürlük, eşitlik, adalet, barış, katılımcılık ve bilimin yol göstericiliği. Bu nokta AKP’nin zayıf karnıdır. Daha doğrusu AKP bu konularda yoktur. Eğer doğru ve örgütlü sergilenirlerse, AKP’nin siyasal İslamcı ideolojisinin bu değerler karşısında tutunması olanağı yok denecek kadar azdır. Çünkü AKP, özgürlükçü, hele sınırsız düşünce özgürlüğü anlamında özgürlükçü olamaz; kadına aşağılayıcı bakan gözlerle eşitlikçi olunmaz; AKP adaletinin ne anlama geldiği her gün yaşanıyor; barış ayrımcı kışkırtıcılıklarla bağdaşmaz; siyasi parti yapılarının karar süreçlerine katılımı sağlayan bir anlayış AKP’nin aklına gelmez ve AKP’nin yolu ile bilimsel bilginin yolu hiç ama hiç kesişmez.
Bu noktalar bir bütünlük içinde toplumsallaştırılarak sabah-akşam AKP’nin karşısına dikilmeli ve yeni anayasanın bu ilkelerin üzerinde oluşması sağlanmalıdır.

***

AKP’yi sarsacak ikinci nokta, kendisini en güçlü olduğunu sandığı ekonomidir. Ülke ekonomisinin kırılgan olduğu konusunda neredeyse tüm gözlemciler birleşiyor. Yabancı değerlendirme kuruluşlarının ülkenin notunu düşüreceği söylentisi bile, bugünlerde yaşandığı gibi, ekonomiyi sallamaya yetiyor. Tek başına bu olgu bile ekonomide AKP başarısızlığı sayılır ve ayrıca sorgulanmalıdır.
Ancak ekonomik sorun güncel kırılganlıkların giderilmesinin çok ama çok ötesindedir. Türkiye ekonomisi sadece büyüyor gibi görünüyor; yıllardır niteliksel bir atılım yaparak bunun ötesine geçemiyor.
Bunun nedeni, ekonominin üretim ve piyasa yapısının giderek artan oranda küresel gelişmelerin uzağına düşmesidir.
Ülkenin aşırı bozuk vergi yapısını düzeltmeyen, işsizliği çok fazla dert etmeyen; ekonomik ve sosyal haklara zekât ve sadaka anlayışıyla bakan AKP, ekonominin kurumsal çarklarını çalışamaz kılmış bulunuyor. Bunu, bağımsız düzenleme ve denetleme kurumlarını yok ederek, kamu ihalelerini ihale olmaktan çıkararak, buradan rüşvet ve yolsuzluğa dayalı çok ağır ahlak sorunları yaratarak ve çok yanlış ve bilim dışı bir faiz anlayışına dayanarak TC Merkez Bankası’nın bağımsızlığını baskı altına alarak yapıyor. Böylece, esasen bozuk olan ekonominin bugünkü yapısı ve işleyişi ilkelleştiriliyor.
Uzun dönem açısından önemli bir nokta daha var: AKP’nin bu yaklaşımlarının bir sonucu olarak, üretimde araştırma ve geliştirmenin, yani, bilginin payı, diğer gelişmekte olan ülkelere göre çok sınırlı kalıyor; zamanla aradaki fark açılıyor, Eğitime bakışının ve bilim kurumlarını yıkıma sürükleyişinin de kanıtladığı gibi, AKP ideolojisi bu büyük açığın kapatılmasını sağlayacak özellikler taşımıyor.
Gerçekte, emekçilerin gözüyle bakılması bir tarafa, AKP ekonomisi günümüzün geçerli sermaye birikimi süreçlerine bile tümüyle ters düşüyor.

***

Kısaca nasıl bir gelecek sorusunun doğru yanıtlanması için çok çalışmak gerekiyor, hem de çok!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları