Hikmet Çetinkaya

Dağların arasında..

07 Ağustos 2018 Salı

Dağların arasında bir vadi, ucunda masmavi bir deniz ve gökyüzü...
Zeytin, erik ve çam ağaçları.
Esintili bir İstanbul sabahında hayata dair anılar topluyorum.
Hayatın sayfalarında geçen bir yaşam, varoluş, sevgiyi çoğaltmak.
Nice sevinçleri, hüzünleri içimizde topluyoruz...
Temel hak ve özgürlükleri, demokrasisi güçlü bir Türkiye.
Deniyordu ki:
“Çağdaş dünyanın parçası olan bir Türkiye’nin özgürlükler açısından hak ettiği bir konuma getirilmesi, toplumumuzun beklentisidir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin ve toplumsal huzurun temel koşuludur.
Çünkü demokrasi hoşgörüye dayanan bir sistemdir.”
Bir süre gözlerimi yumuyorum...
Yüzde 34 ile iktidar olabilmiş bir parti, oyları ve oy oranları düşse de yüzde 41’le de iktidar olabilecek bir partidir,
o ayrı...
O partinin karşısına CHP’nin bir türlü yüzde 30’u aşamadığı bir gerçektir...
Neden ve niçin?
Acı ama gerçek, yüzde 41’le iktidar olan AKP böyle bir muhalefet varken hep iktidarda olacak...
Çünkü CHP iç çekişmelerden bir türlü arınamıyor...
Gökyüzünde yıldızlar, hayatın sayfaları, boşvermişlik...
Ölümü değil hayatı düşünmenin zamanı.
Özgürlüklerin bir yaşam biçimine dönüşmesi...
İzmir’in Özdere beldesinde bir yamaçtan denizin dalgaları...
Binlerce yıllık bir kültür, hayat ve sevgi...

***

Hava sıcak...
Buzulların arasında değil, sevginin var olduğu vadide hayat suyunu arar gibiyim...
Düşünüyorum!..
İnsanlar ve halklar arasında korkunun ve düşmanlığın kini bitip tükenmiyor.
Çağdaş insan, düşmanlığın kaynağını, kökenini, gerekçesini, nedenlerini araştırıp bulan, kör güdülerine ve önyargılarına benliğini kaptırmayan kişidir.
Düşmanlığın kölesi olan kişi ilkelleşir.
Doğruyu düşünebilmek için zihin cimnastiği yapıp kendini bir başkasının yerine koyacak, onun gibi düşünmeye çalışacaksın...
Kimdir o başkası?
Eşindir, çocuğundur, annendir, kardeşindir; Türkiye’de yaşayan Rumdur, Araptır, Ermenidir, Kürttür, patronundur, karşıt partinin lideridir, emekçidir ya da bir başkasıdır.
İlhan Selçuk, 1991 yılında yazdığı bir yazısında şöyle diyor:
“Evet, ya Kürt olsaydım!
Ne yapardım?
Çok yakınım, canım, ciğerim, kafa yoldaşım Kürt dostlarım var ama bir insan başka bir insana ne kadar sıcak olursa olsun, yüreğinde küllenen ateşi bilebilir mi?”
Elbet bilemez...
Bağnazlık belleğinin bir köşesinde közlenir; sonra bir gün eşelediğinde ortaya çıkar.
Ben de çarkından geçtiğim eğitim mantığında, kimi zaman geniş ufuklu insanlık gerçeğini atlıyor muyum, görmezlikten geliyor muyum?
Yine düşünmeye başlıyorum...
Örgütsel bütünlük içinde olaylara bakmak zorunda bırakılanları bir yana bırakıyorum.
O kişilerin düşünceleri disiplin içinde oluşup gelişir, benimsenir...
Bilgece bir alçakgönüllülük içinde olaylara yaklaşmak hem bir erdemdir hem de kişiler arasında yakınlaşmayı sağlamanın gereğidir.
Kitaplardaki yasaları kullanacak olan kişi, uçara ve kaçara nişan alan atıcı gibidir.
Uçar ne kaçar ne?
Hiç durmadan değişen çevre... Dünya olayları... Savaşlar, toplumsal olaylar... Dalgalanan koşullar... Renkten renge giren dünya haritası...
Okulda çarpım cetvelini, matematiğin kurallarını; temel hak ve özgürlükleri, geometrinin teoremlerini öğretirler öğrencilere.
Sıra problemlere gelince ne olur?
Kimi bir çırpıda çözer, kimileri zorlanır, ellerindeki anahtarları kullanamaz.
Hayat böyle akıp geçer...
Şaşırırız!.. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları