Olaylar Ve Görüşler

Bu iş zor Yonca

07 Ağustos 2018 Salı

Çoğumuzun hayatında önemli yer edinen müzisyen Mazhar Alanson’un ardından Bülent Ortaçgil’in, ilk okuduğunuzda asla itiraz etmeyeceğiniz, ancak biraz deşince hayli sıkıntılı söyleşileri üzerine...

İktidarın ve yakın medyasının 16 yıldır yaptığı en düzgün işlerin başında, “rıza üretim mekanizmalarını” mükemmel bir şekilde çalıştırması geliyor. Örneğin çoğumuzun hayatında önemli yer edinen müzisyen Mazhar Alanson’un ardından Bülent Ortaçgil’in, ilk okuduğunuzda asla itiraz etmeyeceğiniz, ancak biraz deşince hayli sıkıntılı söyleşileri belli ki propaganda amaçlı, planlı şekilde, peşi sıra yapıldı ve ortaya şöyle bir tablo çıkarttı: İnsanlar bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyor bu ülkede. Sanırım bir kısmımız, seçim sonuçlarını bekledikten sonra, dönüşü en azından kısa vadede olmayacak bir yola girildiğini düşünüp, süreçlere adapte olma konusunda maharetlerini ortaya koyuyor. Dolayısıyla, aslında son derece mantıklı gibi görünen söylemleriyle, oluşan bu yeni siyasal ve kültürel paradigmanın yeni meşruiyet aracısı olmaya başladı bu kişiler.

Biraz mı kutuplaştık?
Bakınca ne kadar mantıklı, ne kadar aklı başında cümleler aslında. Mesela Alanson ürkekçe diyor ki, “Son dönemlerde kutuplaştık biraz tabii.” Pardon ama “biraz” mı? Hemen ardından da “Karşı tarafın kızmasının âlemi yok” söylemine sığınarak ülkedeki sınıfsal, kültürel, ideolojik yarılmanın, kutuplaşmanın ne derece olduğunu aslında kendisi itiraf ediyor, çünkü o girdabın içindeyiz hepimiz, kendisi de, biz de. Çünkü o da biliyor ki “orman değiliz artık, milli parkız”. Millilik, yerlilik zamanındayız, arabasından, sanatına uzanan geniş bir çizgide... “Laiklik elden gitmez, kimse korkmasın” derken nasıl bir siyasi gerekçelendirmeye dayandırıyor bilinmez ama bu kaygıyı dile getirmeye çalışanların dahi “laiklik elden gidiyeeahh” çığlıklarıyla dalga geçildiği zamanlarda kendisi “yurtdışında mıydı” acaba? Beyin göçünün hız kazandığı ülkemizde yurtdışına gitmek isteyenlere Alanson’dan müjdeli bir formül de var: “Ülkemizin gerçeklerini kabul edersek hepimiz daha mutlu olacağız.” Evli-mutlu-çocuklu üçlemesi artık geride kaldı, “gerçekleri kabul edersek” mutluyuz işte, biz bunu nasıl akıl edemedik ki?

Fazla iyimserlik
Ortaçgil’in söylemindeki temel çelişki ise yüzde 48’in 52’yi kabul probleminden öte, 16 yıldır başımızda olan ve artık muktedirliğinden sual olunmaz iktidarın asıl olarak yüzde 48’i kabul etmemesi. Oysa 48’in ateş olsa cürum kadar yer yakacağını zaten seçim akşamındaki ataletinde hepimiz gördük. “(...)Yüzde 52 oy alanlar, bu hataya düşmez ve yüzde 48’i yok saymayarak hareket ederse sorunlarımızı çözeriz” derken Ortaçgil’in, gittikçe derinleşen kronik kutuplaşmanın, temenni düzeyinden öteye geçerek sorunları somut olarak nasıl çözeceğimize ilişkin iyimserliğini neye borçlu olduğunu hiçbir şekilde söylediklerinden anlamamız mümkün değil. 1990’ların başlarında İslamcıların sıklıkla dile getirdiği “yeni sosyal akit” ya da yeni bir toplumsal mutabakat yaratmak gibi söylemlere elbette saygı duymakla birlikte içi boşaltılmış sevgi pıtırcığı söylemlerin sadece iktidara meşru zemin oluşturmaktan öteye gitmediğini de artık kabul etmemiz gerekiyor.

Oyuna devam
Alanson ve Ortaçgil, sanki eski Türkiye’de muhafazakârların mağduriyeti hâlâ devam ediyormuşçasına (ki bu da şüphesiz sorunlu bir kalıp, “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz”in her zaman temel şiar olduğunu düşünürsek), “Yüzde 52 oy almış işte adamlar, nankörler kabul etmiyorlar” minvalinde bize çoğunluk despotizmi dersi verirlerken aslında yepyeni bir “oyuna devam”ı da savunuyorlar. Şimdi herhangi bir vakada “Filistin’de ya da Mısır’da nerdeydiniz ha, nerdeydiniz?” diye çemkirme hastalığı var ya, o zaman ben de bu efsane isimlere şunları sormak istiyorum: Gezi’de kaybettiğimiz canlar sırasında neredeydiniz, Suruç’ta, Ankara’da, Roboski’de insanlar katledilirken, gazeteciler, milletvekilleri hapislere girerken, hukuk yıllardır ayaklar altındayken, akademisyenler işlerinden atılırken hiç sizi konuşurken görmedik. Kentler beton yığınına dönerken, AKM yıkılırken, milyonlarca ağaç katledilirken, ODTÜ’de arabasında pankart taşıyanlar içeri alınırken neredeydiniz? Bu saydıklarımız sanki hiç olmamış gibi, her şey güllük gülistanlıkmış, bütün bunlar şikâyet ettiğiniz kutuplaşma ortamını yaratmamış sanki gibi, “rahat olun” ya da “... sorun çözülür” derseniz, bu sizin Türkiye’nin temel gerçeklerini bilerek ya da bilmeyerek kaçırdığınızı gösterir. Belki şimdilik sizi Yavuz Bingöl mertebesine düşürmez ama kalbimizi yaralar. Geldiğimiz noktadan çıkış için umut besleyelim tamam ama bu, o kadar da kolay değil, hatta gerçekten “Zor çok zor Yonca, çünkü insanlar aylar boyunca hiç soru sormadan durur.”

Kamuya mal olduysanız
Sanatçıların, söyleşi yaptıkları mecraların niteliğini de göz önüne alarak, söylediklerinin nereye gideceğini bilmemeleri imkânsız olsa gerek. Bu nedenle yıllar içinde kendilerinin yaratmış oldukları algı ve imajları kendilerine bırakılamayacak kadar kamuya mal olmuş insanların bu demeçleri ne yazık ki anılarımıza da hakarettir.
O nedenle, lütfen “bizi kategorize etmeyin”, biz sizin bu yeni kategorinize girmeyiz, siz girseniz de, çünkü “gözyaşlarımız henüz bitmedi” bizim, “majörler şimdilik tükendi” belki eyvallah, ama biz azıcık “minörlere yolculuk” yapıp çekilelim, size de “majör dünyanızda” hayırlı günler dileyelim.  

AZMİ KARAVELİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları