Kriz İçinde Kriz

08 Ağustos 2018 Çarşamba

Türk Lirası’nın korkutucu bir hızla değer yitirmesi, beklenen krizin boyutlarının tahminleri aşacağının da işareti. Aslında artık “beklenen” demenin de bir anlamı kalmadı. Çevrilemeyen dış borç, yükselen enflasyon, TL’nin sürekli değer yitirmesi krizin çoktan hükmünü yürütmeye başladığını gösteriyor. Bundan sonrası büyükler de dahil, döviz borçlusu çok sayıda firmanın dara düşmesi, iflası, enflasyonun durdurulmaması, dışarıya kaçışın hızlanması olur.

***

Bu durumda krizden nasıl çıkılabileceği de temel soru - sorun olarak hemen her kesimin gündeminin ilk maddesi olacaktır. Çünkü krizden çıkmanın farklı kesimler için anlamı da sonuçları da değişir. Ama önce bugün tüm dünyada egemen finans kapitalin “yoldan çıkanları” yeniden hizaya sokmada uyguladığı katı kuralların Türkiye açısından uygulanabilirliğini görmekte yarar var.

***

Finans kapitalin katı kurallarını Korkut Boratav Hoca şöyle özetliyor:
“1- Merkez Bankası’nın kesin bağımsızlığı. 2- Enflasyon üzerinde faiz oranını belirleyen sıkı para politikası. 3- Döviz fiyatları dalgalanmaya bırakılacak, Merkez Bankası müdahale etmeyecek. 4- Hepsinin temeli olan ana kural sermaye hareketleri serbest bırakılacak.” Şimdilik iktidarın ya da her konuda karar verici olan Cumhurbaşkanı’nın bu kurallarla arasının iyi olmadığını biliyoruz.

***

Bu kurallara karşı çıkmanın mümkün olduğunu, radikal kararlar alarak başka bir rotada hem krizle hem krizi yaratan finans kapital düzeni ile savaşma yolunun seçilebileceği de söylenebilir. Peki sistemle herhangi bir ideolojik, politik sorunu olmayan bir iktidar böyle bir yolu seçebilir mi? Türkiye’nin 70’li yılların sonunda kurallara uymaya söz verdiği, IMF ile yapılan kredi anlaşmaları ile önceki krizleri atlattığı söylenir. Şimdi de aynı durum söz konusu değil mi?

***

Eğer finans kapital ile savaşmayı göze alamıyorsanız, boyun eğecek, IMF’nin kapısına dayanacak, kredi musluklarının açılmasını bekleyeceksiniz. Ama bu kez işlerin o kadar da basit olmadığı, kontrol edilemez başka süreçlerin devreye girdiği anlaşılıyor. ABD’nin, örneğin İran ambargosuna kayıtsız şartsız uymak gibi kabul edilmesi güç isteklerinin birbirini izlediği görülüyor.
Daha öncesi, derini de var.

***

Kapitalist dünya hemen bütün yönetim çevrelerinin, üst düzey uzmanların kabul ettiği, gözle de görülebilen büyük yapısal bir krizin içinde. Bu aynı zamanda kapitalist dünyanın önde gelen aktörlerinin birbirleriyle kıyasıya savaşı demek. AB, ABD, Çin arasında ilan edilmiş, ucu açık bir ticaret savaşı gittikçe hızlanıyor. Bu da Türkiye gibi ülkelerin çok katmanlı bu krizden çıkma şanslarını azaltıyor.

***

ABD’nin, AB’nin talepleri karşısında iktidarın ya da tek karar vericinin oldukça uzun bir süredir ısrarla denediği ama kapitalist mantığın kabul edemeyeceği önerilerinin kısa sürede gündemden düşeceğine kesin gözüyle bakılabilir. Öte yandan kriz, halk sınıfları için yaşam koşullarının iyice ağırlaşması demektir. Bu duruma, iktidarın kriz önlemlerine itiraz edebilecek, dayatılan imam hatip modelinin iflasıyla birlikte seçimlerde kazandığı zaferin bir “Pirus zaferi” olduğu daha iyi anlaşılan iktidara karşı dik durabilecek bir sol alternatif bugün her zamandan daha gerekli ve mümkündür.

***

Kriz, krizin nedeni olanların tüm yükü halk sınıflarına yıkan yöntemleriyle aşılamaz. Hem ekonomideki sürekli kriz üreten çürüklük hem de kısa sürede iflas eden, olumsuz sonuçları her gün daha iyi görünen eğitim sorunu, olası sol alternatifin önüne etkin iki gündem maddesi koyuyor.
Pek güzel de bu olası sol alternatif nasıl gerçeğe dönüşecek ki? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları