İdam cezası

09 Ağustos 2018 Perşembe

“İdam isteriz idam isteriz idam isteriz!!!”... Dört bir yandan haykırışlar... İştahlar kabardı, ağızlardan salyalar akıyor! Ekimde Meclis’e mi sunulacakmış ne!
Halkımızın bir dediğini iki etmeyen iktidar ve onun yandaş medyası bu ilkel isteği ciddiye alabilir ya da alıyormuş gibi yapabilir... Daha çok insan idam istesin diye müthiş nedenler sunabilir; kışkırtmanın daniskasını yapabilir... E malum yeni Türkiye’de demokrasi işlediğine göre... “Çaresizim, nezih halkımız idam cezası istiyor; benim elimden bir şey gelmez” diyebilir...
Oha! 2002’de kaldırdık idam cezasını... 1985’den sonra fiilen sonlanmıştı.
Hiç unutmadım ve unutmuyorum: Çok uzun yıllardan beri bu ülkede ölüm cezasına karşı durmuş, idama karşı yazı yazmış, eylem yapmış olanlar, “vatan haini” diye nitelendiler...
Hiç unutmadım ve unutmuyorum: Yıllardır bu ülkede hukukçular, üniversite çevreleri, eğitimciler, ölüm cezasının hiç ama hiçbir caydırıcı niteliği olmadığını; ölüm cezasının, Albert Camus’nun deyişiyle “Devlet eliyle işlenmiş cinayet” olduğunu ortaya koydular ve hep amansız bir direnişle karşılandılar...
Hiç unutmadım ve unutmuyorum: Üç devlet adamını idam etmiş; sonra o üç idama karşılık, üç devrimci genci asmış; daha sonra 12 Eylül darbesinin baskı, zulüm ve terör ortamında, 18’ini bile doldurmamış bir genci darağacında “sallandırmış” bir devletin vatandaşı olarak; “asmayalım da besleyelim mi” ilkelliğini, vahşetini ve şiddetini yaşadık, bu ilkelliğin tanıkları olduk...
Hiç unutmadım: 12 Eylül vahşetinde 50 kişinin idam edildiğini. Unutmadım idam talebiyle yargılanan 7 bin kişinin, ailelerinin, çocuklarının yaşadıkları travmayı...
Şimdi bunu tartışmaya açmak, Türkiye’yi bir kez daha karanlığa gömmekten başka bir şey değildir. Sadece acz ifadesidir.

***

Kieslowski’nin müthiş bir filmi vardır. Adı: “Öldürme Üstüne Küçük Bir Film.” Görmüş müydünüz? Anımsıyor musunuz?
Hani 21 yaşındaki bir genç, canı fena halde sıkılan bir genç, hiç nedensiz bir cinayet işler. Yakalanır. İdama mahkûm edilir. Ve idam edilir. Beyazperdede iki öldürme izler seyirci…
İlki cinayet, ikincisi idam... Bu filmi izleyip de ikinci öldürmeyi daha korkunç, daha vahşi, daha insanlık dışı, çağ dışı, daha dehşet verici bulmayacak tek bir “insan” bulunabileceğine inanmıyorum ben.
Geri dönüşü olmayan idam cezasını geri getirmek istemek, insan olmak ya da olmamakla ilgili bir meseledir.

***

Sevgili arkadaşım, meslektaşım Yazgülü Aldoğan, 20 yıldır çalıştığı gazetesinden bir telefonla atılıverdi. Köşesinde açtığı pencereyle insan hakları, kadın hakları, toplumsal sorunlardan, çevre bilincine, sanatın her dalına uzanan geniş bir yelpazede nitelikten hiç ödün vermeksizin popüler olmayı başarmıştı.
Hayır, bu haberi elbet ne çalıştığı Posta gazetesinde ne de öteki yandaş gazetelerde okuyamazsınız... İşe en son alınan ve ilk atılan öteki kadın gazeteciler gibi; ona da yıllardır sürdürdüğü köşesinden veda etmesine bile olanak verilmedi...
Çooook yıllar önce başıma geldiği için biliyorum. Veda edememek insanın içini çok acıtır. İnanıyorum ki Yazgülü hem tazminatını alacak, hem de yazmayı sürdürecek... Okurları olarak biz de onu izlemeye devam edeceğiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları