Özgür Mumcu

Maç Bitmedi

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Vaziyet çok mu fenadır? Bir yerden bakılınca öyledir ve hem de katmerlisinden fenadır. Henüz tek parti olmasa da “hâkim parti” rejimi iyiden iyiye tesis edilmiş durumda. Siyasi sistemimizin ne olduğu belirsiz. Parlamenter sistem desen değil, başkanlık desen değil.
Anayasaya bakarsanız sistem parlamenter. Erdoğan’ın niyetine bakarsanız sistem başkanlığa gidecek. Bunun için anayasa değişikliği gerek. O değişikliği de eğer bir erken seçim olmazsa ancak on ay sonra yenilenecek Meclis yapacak.
O arada anayasada cumhurbaşkanına verilen yetkiler Erdoğan tarafından belli ki sündürülerek kullanılacak. Cumhurbaşkanının sorumluluğu yok. Yani Erdoğan aslında anayasada kendisine verilmeyen yetkileri eline alacak hem de cumhurbaşkanı olacağı için sorumluluğu olmayacak. Abdullah Gül’e de yolu kapattığına göre 27 Ağustos’ta bu durumu içine sindirecek bir “sınıf başkanı”nı başbakan olarak atayacak. AKP delegeleri de kurultayda bu atamayı onayacak.
Kendisini denetleyebilecek bir güç yok.
Manzara iç açıcı değil.
Fakat manzara aslında yeni de değil. Erdoğan başbakanken cumhurbaşkanının sorumsuzluğundan faydalanmıyordu da ne değişiyordu? Fiilen sorumsuzluğunu zaten ilan etmişti.
Yolsuzluk iddiaları itinayla sumenaltı edilmedi mi? Zamanında “dokunanın yandığı” polisler yakılmadı mı? Meclis’te yolsuzlukla ilgili kurulması öngörülen komisyon ayak oyunlarıyla iç edilmedi mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan değil de Abdullah Gül iken cumhurbaşkanlığı makamı Erdoğan’ı dengeleyecek bir rol üstlenmiyordu. Gül, Erdoğan rejimini kuran bütün kanunları zaten itinayla onamaktaydı.
Erdoğan ya cumhurbaşkanlığına bir “sınıf başkanı” seçtirerek başbakanlığa devam edecekti ya da başbakanlığa bir “sınıf başkanı” seçtirerek cumhurbaşkanlığına uzanacaktı. Seçim sonuçlarından görüyoruz ki ilk yolu seçse kendi adayını cumhurbaşkanı seçtirmesi çok kolay olmayacaktı. O da ikinci yolu tercih etti. Amaç her durumda üzerinde hiçbir denetim olmayan bir Erdoğan rejimi. O rejim cumhurbaşkanlığıyla taçlandı. Fakat zaten o rejimde yaşıyorduk.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle beraber AKP’de derhal bir ANAP’laşma başlamayacaktır. Özal köşke çıktığında partisinin oyu düşüktü. O da zaten biraz da o sebeple köşke kaçmıştı. AKP ve Erdoğan açısından böyle bir sorun şimdilik yok.
Fakat bu yeni cumhurbaşkanının ülkeyi krizsiz ve istikrarlı bir şekilde yönetebileceği anlamına gelmiyor.
Genel seçimlere kadar attığı neredeyse her adımın anayasaya uygunluğu sorgulanacak. AKP’de yeni genel başkan idaresinde her şeyin sütliman gitmeyeceğinin işaretlerini şimdiden gözlemek mümkün. Bunun yanı sıra AKP’nin genel seçimde anayasayı tek başına değiştirecek güce ulaşacağı şüpheli.
Maç henüz bitmedi. Daha genel seçim sonrasında da muhtemel bir anayasa referandumu var. Erdoğan ise başbakanlığından daha fazla bir yetkiye kavuşmuş değil.
İktidar zannedildiğinin aksine en güçlü değil hatta uzun süredir en zayıf halinde. Ekonomide tehlikeli fanteziler deneneceğinin sinyallerini veriyor. Dış politikada ise kendini içine hapsettiği kibirli bir zavallılık yaşıyor.
Muhalefet, Erdoğan rejimine karşı kapsamlı ve anlaşılır yeni bir siyasi vizyonu şimdiden ortaya koyarsa çok şey değişebilir.
Nasıl bir ülke istemediklerini biliyoruz. Artık nasıl bir ülke istediklerini anlatma zamanı.
Ne diyordu Erdoğan seçim reklam filminde: “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.” Yeter ki yenilgiye yol açan nedenler iyi incelensin.
Ne her şey bitmiştir ne artık her şey için çok geçtir. Maç oynanmaya devam ediyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları