Doğanın gücü, öfkesi, katliamı affetmiyor...

11 Ağustos 2018 Cumartesi

52 yıl öncesinin aynı ay aynı günlerine dönelim. Profesyonel gazeteciliğimin ilk önemli sınavı. Demirel’in Samsun’dan başlayan, Sarp sınırına kadar uzanan, Karadeniz gezisi, siyasal güç gösterisinde, görkemli araç konvoyları eşliğinde, il il, ilçe ilçe kitlelere seslenişinde, hedef tahtasında İsmet İnönü, tüm sol, demokratik örgütlenmeler, öylesine sert iddialı polemikler vardı ki.. Polemikler manşetlerde uçuşuyordu..
Rize’nin girişinde Demirel apartmanın kurdelesini kesiyor. Rize soyadını almış, Amerika’dan yeni gelmiş mühendis Belediye Başkanı, yeni doldurulmuş koca koyun toprakları üzerinde çağdaş kentleşme projelerini anlatıyordu.. Bir iki yıl içinde suyun sınırında sahil karayolu, dev binalarla yapılaşma, geleneksel Rize mimarisini köreltmenin çok ötesinde, hava kirliliği, rutubetten eşyaları küflenen lüks daireler ötesinde, doldurulmuş topraklar üzerinde, rantın, vurgunun dayanılmaz çekiciliğinde, vahim doğa katliamı kültürü, sorunlarının çarpıcı odaklarından bir merkeze dönüşmüştü.
Hazır bir çay sorunları dizisi için, yine Karadeniz sahil şeridi üzerindeki şehirler kasabaları dolaşırken, doğaya ihanet bir dizi rant, vurgun projesine doğanın başkaldırısı olarak yaşanmış doğal afetlerden kalmış yıkımların belgelerinin fotoğraflı haberlerini de atlamamaya çalışıyordum..
İtiraf etmeliyim ki, 52 yıllık bir geçmişin içinde çay, fındık, doğal afetler, daha doğrusu doğaya ihanet, doğa sorunları ile ilişkili aralıklarla da olsa çok fazla araştırma, yazı dizisi yapmak zorunda kalmış bir gazeteci olarak ülkemin güçlü siyasal iktidarları, sermaye erklerinin, kör kör parmağım gözüne, çılgınlık, hainlik ihanet boyutlarına akıl erdiremiyorum..

***

Doğaya ihanet, göz göre göre güncel rant, vurgun adına, gözü kara işlenen suçlardan hiç mi ders alınmaz? Alınır da daha kötüsü, günlük siyasal, parasal vurgun, yağma uğruna, bu kadar kolay, bu kadar ağır suçlarda diretilir mi? İnsanoğlu, insanlık değerlerini böylesine acımasızca yitirdi mi? En çok da devlet adına en sorumlu, en yetkin görevlerin, musluğun başındakilerin, yaşanan doğal felaketlerin katlanan boyutlarında Allah’ın takdirine sığınmaları kulağımı tırmalıyor.
Özal, Çernobil sonrası ülkemize kuzeyden gelen, dünya haberli olmadığı için uyarılamayan bir küçük radyasyon bulutunun duyurulmasını yasakla saklayarak, ülkemize, en çok da Karadenizlilere yaşatılan bedellerin vicdan azabını yaşamış mıdır? Elbette kişi değil, simgesel ortak bir sorumlu, suçlular zincirinden söz ediyoruz.
Elbette yüzlerle köprü yıkımı, yüzlerle toprak kayması, denizin yolları geri almasının 52 yıllık dersleri alınmamış doğa katliamları suçları, ihanetlerinin hepsinin, çıkar halkaları içinde, inatla dere yatağına beton diken, rant peşinden pay kapan herkesler giriyor.
Kuşkusuz bugünün yıkımlarında yöresel işlenmiş doğaya ihanet suçları, neden sonuç ilişkilerinin içinde tek başına sayılmıyor. Bugünün sonuçlarında dünyayı en çok kirletenlerin katlanmasında yol açtıkları doğa felaketlerinin, iklim değişikliklerinin payları fazla.
Ama Saray adına dün yaşanan bugünün dev felaketinin açıklanmasında sığınılan gerekçeler tek boyutlu, bizim yaşadığımız felaketin gerçeklerini açıklamaktan çok uzakta. Karadeniz’in incisi Ordu’da bir gecede yıkılan 9 köprü felaketinde, sellerle, yangınlarla boğuşan Amerika’nın dünya ölçeğindeki suçluluk payı bizden büyükse de. Ordu’nun köprülerini bir bir yıkan suçların içinde, bizimkilerin özel payları çok daha büyük. Ağaç katliamı da, HES’ler de, betonlaştırma, doğaya inat tüm gözü kara rant vurgunları da bizimkilerin marifetleri.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları