Cehennemde bir vaha: Seferihisar Çocuk Belediyesi’nde zaman

12 Ağustos 2018 Pazar

Bir an gözlerimi kapattım ve kendimi bir kum tanesi gibi hissedip, uzaktan dünyaya baktım. Kuzeyde yanan ormanlar, erimesin diye köpükle kaplanan buzullar, gene kuzey ülkelerinde sıcaktan dehşete düşmüş yurttaşlarına “buyrun reyonların yanında serinleyin” diyerek kapılarını sonuna kadar açan marketler, Amerika’da durdurulamayan ve birinci derece afet çağrısı yapılan yangınlar, seller, depremler ve kısaca dostlar, dünya usul usul değil, şiddetle ölümüne doğru gidiyor.
Birden ülkeme geldim, rant uğruna haşat edilen Karadeniz, sulara sürüklenen fındık çuvalları, kayan ve yıkılan köprüler ve sürekli yükselen dolar, dehşet içinde kaldım ve bir anda “ben cehennemde miyim” diye düşünüp, kendimi çimdikledim ve gözlerimi açtım. Derin bir soluk alıp, cehennemden kaçmak için sığındığım bir vahada olduğumu fark ettim.
Ben Seferihisar’daymışım. Seferihisar sadece yavaş kent değil, aslında kulağınıza fısıldayayım, burası bir “Çocuk Cumhuriyeti”... Neden böyle söylüyorum, şimdi anlatacağım. Seferihisar Belediye Başkanı; çocukların “Tunç abi”si ve belediye çalışanları, burada bir çocuk belediyesi kurmuşlar, sözde değil özde, çocuklar da belli bir sırayla meclis toplantılarına katılıp isteklerini dile getirmişler. Ve usul usul Seferihisar bir çocuk cenneti olmuş. Ben burada bu çocuk cennetinin küçük bir filmini yapıyorum ve ne doların yükselmesi, ne batan dünya pek umurumda olmuyor.
Büyük kentlerde ailelerin binlerce lira harcayıp çocuklarını gönderdikleri kurslar, eğlence ve spor olanakları burada tümüyle çocukların emriyle parasız ve belli bir disiplinle yapılıyor. Küçük çocuklar aileleri, diğerleri seçtikleri alanlarda daha etkin olabilmek için bisikletlerine atlayıp harika bir yer olan Çocuk Belediyesi binasına geliyorlar. Ağaçların arasında sayısı 20’yi geçen atölye işçiliği ve isteyen istediğinde... Ben en çok küçücük, minnacık çocukları origami yaparken, müzik eşliğinde dans ederken seyretmeyi sevdim. Satranç da tam yaşında, yani beş-altı arası başlıyor. Şimdiden şampiyon olanlar var. Müzik, resim, ritim atölyesi, piyano, keman, nefesli sazlar, ne isterseniz bu konseptte var. Gencecik ya da benim yaşımda hocalar ders veriyor.. Ben bir yandan dokuz çocuğa (10-13 yaş aralığı) senaryo yazmayı, film çekmeyi öğretiyorum. Çok iyi hikâyeler tek tek gelmeye başladı. Bu arada bir psikoloğumuz var, çocukları, anaları, babaları dinliyor, onlara yol gösteriyor ve eminim hep çocuklardan yana.
Belediye Çocuk Meclisi’nin işi burada bitmiyor, istek üstüne dalgıç okulu açılmış, 15 küçük çocuk hocalarıyla dalmayı öğreniyorlar, bir kısmı da yelken kullanmayı.. basketbol ve voleybol takımlarını saymıyorum. Merkezde çocuklarla birlikte çalışan arkadaşların söylediğine göre her dönem yaklaşık bin çocuk bu aktivitelerden faydalanıyor. Bando ekibi bile var.
Ben bu ‘Çocuk Cumhuriyeti’nde dolaşırken, bu yıl 12’ncisi yapılan Türkiye Tiyatrolar Buluşması’na denk geldim. Bu buluşma benim en sevdiğim etkinliklerden biri, 6 yıldır içindeyim. Türkiye’nin her yerinden gelen genç tiyatrocular, sanat merkezinde çadırlarını kurup imece yaparak tam bir hafta birbirlerini tanıyor, köylere gidiyor, bir kısmı da Sığacık Kalesi’nde oyunlarını oynuyor. Dans, drama, tiyatroda ışık, tiyatroda reji, tiyatronun geleceği hakkında en değerli hocalardan ders alıyor ve onları sıkıştırıp yepyeni bir tasarımla, yepyeni oyunlar düşüyle kentlerine dönüyorlar. Bir hafta süren etkinlik öylesine yoğun ki, bu güzelim buluşmayı ayrı bir zamanda, geniş anlatmak istiyorum. Çünkü üç yıl önceki buluşmada tango atölyesinde Yusuf Emre ile tango yapmıştım ve o Suruç’taki patlamada öldü. Ona hep bir sözüm var, her yıl tango yapacağım ve bu etkinliği uzun uzun anlatacağım. Dostlarım, heyecanlandıysanız 554 kişinin geldiği, 39 tiyatro grubunun bulunduğu bu etkinliği internetten izleyebilirsiniz. Vay vay vay, ben bunları yazarken dolar gene bir çeyrek artmış, ne yapalım en azından şimdilik sığındığımız vahalar var, onlara sahip çıkalım...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları