Lefter yılı

14 Ağustos 2018 Salı

Gazeteciler çoğunlukla “şeamet tellalı” olarak kabul edilip öfkeyi çekerler.
Oysa çağın tanığı olan gazeteci, olanı yapan değil, yazandır, kızılması gereken ise yazan değil, yapandır.
Ufkun böylesine karardığı günlerde, öfkeyi çekmemek için iyi şeyler yazmak gerek. Dönüyorum dolaşıyorum, “ilaç için bir tane bile bulumadım” diyecekken Spor sayfasında aradığıma kavuşuyorum:
Lefter Küçükandonyadis yılı başladı”
İç ferahlatıcı haber, tam dünya kupası vesilesiyle, şovenizm tartışmalarının bir kez daha yeşil sahalara yansıdığı bir dönemde, yine futboldan gelmişti.
İyice yerli yerine oturtursanız, futbol inişli çıkışlı yaşamın içinde küçük mutluluk kuytucukları yaratır, yararlıdır. O yüzden severim. Futbolun illa vurdumduymazlık aşılayan bir zehir olduğunu düşünmeden önce unutmayalım ki, önemli olan ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınızdır.

***

Galatasaraylıyım ama ne zaman çocukluğumun geçtiği Kadıköy’ün Kurbağalıdere semtine yolum düşse, Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis’in heykelini gördüğümde içim kıpır kıpır eder. Oysa Galatasaraylı olarak, Lefter yüzünden çok küçük acılar yaşamışımdır. Ama olsun! “Ver Lefter’e, yaz deftere” gibi adı etrafında deyimler üretilen Lefter, benim ve daha nice kuşağın yaşamının ortak milli ve yerli değeri bir efsanedir.
Bu yıl futbol sezonunun milli futbol takımımızın 9 kez de kaptanlığını yapmış olan Lefter Küçükandonyadis’in adıyla anılması ve böylelikle, tam da farklılıklara hoşgörüyle, sevecenlikle, bizi zenginleştireceğinin bilinciyle bakmaktan gittikçe uzaklaştığımız bir dönemde, “çoğunluktan farklı kökenli bir ortak değerimiz”in adının simge haline getirilmesi, Lefter’e de, kendimize de saygının zorunlu kıldığı bir borçtu.
Bu yıl futbol kalitesi ve heyecan açısından çok doyurucu geçmeyen Dünya Futbol Şampiyonası’nın en dikkat çekici yönlerinden biri hemen bütün takımların kadrolarının etnik azınlıkların temsilcileriyle dolu oluşuydu. Şampiyonayı kazanan Fransa milli takımı yalnız bu yıl değil, daha kupaya ilk ulaştığı 1998’den beri, bir etnisiteler mozaiği halindeydi. Ve ne ilginçtir ki, bu olgu, siyaset sahnesindeki tahammülsüz ırkçılığın, birçok ülke gibi Fransa’da da tribünlere yansıdığı bir döneme rastlamaktaydı.
Fransa’nın aydınları ve ırkçı olmayan çoğunluğu, takımın çok değişik renkli yapısını etnik çeşitliliğin ulusal zenginliği ve başarıyı sağladığını kanıtlayan bir örnek olarak yorumluyordu.
Futbol bu defa, değişik etnik kökenlerden, dini inanışlardan, renklerden, âdetlerden gelen insanların da ortak toplumsal başarı öyküleri yazabileceklerinin canlı bir örneğini oluşturarak olumlu, uzlaştırıcı toplumsal bir mesaj vermişti.

***

Türkiye’de de toplumsal uzlaşmazlık ve gerginliklerin şahlanma eğilimi gösterdiği, hoşgörüsüzlüğün alıp başını gittiği bir dönemde, gerginliğin odaklarından biri haline gelmiş olan futbol arenalarında, bir sezona Lefter Küçükandonyadis’in adını vererek Rum kökenli, efsanevi bir ortak değerimizin olduğunu hatırlamak ve bütün dünyaya da ilan etmek, içimizi ısıtan anlamlı ve güzel bir jest oldu.
Bunu hem Lefter’e hem de kendimize borçluyduk.
Unutmayalım ki, Nisan 1948’de 3 - 1 kazandığımız maçtaki gollerimizden birini atınca, Atina’da bir kısım Yunan seyircisinin saldırısına uğramış olan Lefter, 6 – 7 Eylül 1955’te, kendi öz vatanı Büyükada’da “gâvur!” diye birtakım kendini bilmezlerin saldırısına uğruyordu.
Neyse ki, olay haber alınır alınmaz, Kartal’dan motorla adaya geçen insanlar, evi önünde nöbet tutarak hem Lefter’i hem de hepimizin onurunu koruyorlardı.
Lefter Küçükandonyadis sezonunun, onun hepimizin iftihar vesilesi olan kalitesine uygun geçmesini dilerim. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları