Bağış Erten

Beni kategorize et

17 Ağustos 2018 Cuma

Dünya Kupası zamanından bir hikâye. Bir arkadaşım final günü kocasının kendinden bağımsız bir program yapmasına bozulmuş ve üç kız arkadaşını eve çağırmış, sofralı, içkili bir âlemle finali seyretmişler. Yine o dönemde feminist bir avukat arkadaş, her gece mesajlarla maç muhabbeti yapıyordu. Futbol değil ama topluca Dünya Kupası izlemek kadim gelenekmiş evlerinde. Bir öğrencim, sürekli dizi izlemek isteyen babasına içeride küçük bir TV aldıklarını söyledi, ana-kız salonda rahat rahat futbol izliyorlarmış artık. Ezber bozmanın futbolcası!
O günlerde reytinglere takmıştım. Bugünlerin dolar takibi gibi, her gün bakıyordum ve Dünya Kupası maçlarının tüm listeyi nasıl altüst ettiğini zevkle izliyordum. Üstüne, ‘içeriden’, yani bir reklamcıdan bu izleme oranlarının ciddi miktarda kadın izleyici barındırdığını öğrendim. Neredeyse iki kadından biri Dünya Kupası’nı izliyormuş! Oysa ortalık erkek ilgi odaklı programlardan, tıraş bıçağı, araba reklamlarından geçilmiyordu.
Tam o zamanlarda rasgeldim Nielsen’in Dünya Kupası raporuna. Kupanın ve futbolun yeryüzündeki pazar payına dair önemli veriler vardı. Rapora göre dünyadaki kadınların yüzde 31’i futbolla ilgileniyormuş. Dünya Kupası sırasında bu oran yüzde 70’leri aşmış. En çok ilgilendikleri üç spor, futbol, basketbol ve tenismiş. Veriler sadece kadınlar üzerine de değildi. Misal Çin’in yüzde 35’i futbolu tablet ya da cepten takip ediyormuş. Futbolla en çok ilgilenen ülkeler sırasında Avrupa’nın beş büyük futbol liginin sahipleri yokmuş. Birinci yüzde 80’le Birleşik Arap Emirlikleri, ikinci ise Tayland’mış. Türkiye yüzde 75’le beşinci olmuş.
Bu rapordan başka bir rapor çağrışım yaptı. Ipsos’un “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu”. Bu memlekette kim ne yer, ne içer, nasıl yaşar, ne kadar kitap okur, ne kadar gezer, ne kadar film izler… O harika rapordan sporla ilgili olanları seçti gözüm. Buna göre Türkiye’de her üç kişiden biri sağlıklı kalmak için spor yapıyormuş mesela. Az değil! Gazetelerin ‘ana sayfa’ ve ‘bulmaca’ bölümlerinden sonra en çok okunan bölümü ‘spor’muş. En çok izlenen programlar sıralamasında yemek programları spor programlarının önündeymiş. Spor programları ta 11. sırada. “Genel Tutum ve Davranışlar” bölümünde harika bir veri çıktı: Geleneksel milliyetçilerden orta sınıfa, yeni muhafazakârlardan tepkili modernlere dek her kesimden insanın yüzde 60-70’ler civarındaki bir bölümü şirketlerin spora ve sanata destek vermesi gerektiğini düşünüyormuş.
İğneyle kuyu kazmaya çalışınca çıkan veriler bunlar. Türkiye’de sporu kim sever, buna kim para harcar, hangi toplumsal kesimler hangi saiklerle sporu takip eder, ekonomik değeri nedir, sosyal etkisi nasıl gözlemlenir… Bu soruların cevabını bulabileceğimiz bir araştırma yok. Akademik çalışmalar, çabalar elbette var. Ama onun ötesinde, kanaatleri ve algıyı oluşturacak, ya da hakim inanışları sarsacak kapsayıcı bir bulgu yok.
Geçen hafta lig başladı. Herkeste bir heyecan. Ama gözümüz kapalı, el yordamıyla yürüyen bir coşku bu. Gazla peynir gemisi ittiriyoruz. Bilet fiyatları değişti mi? Tribünler dolacak mı? Sponsorlar geldi mi? Bilemiyoruz, öngöremiyoruz. Birkaç kulübün ‘haber değeri’ taşıyan verileri dışında forma satışları, sponsorlar, TV yayın hakları, lisanslı sporcu sayısı gibi konular hakkında çok sınırlı bilgilere ulaşabiliyoruz. Daha yeni Avrupa yüzme, atletizm ve jimnastik şampiyonaları geride kaldı. Ülkemizi temsil eden gençler ve onlara dönük ilgi nedir? Elde herkese ulaşabilecek bir araştırma, olgu, bilgi var mı? Yok!
Bir şeyleri düzeltmeye çalışmak iyi niyetli bir çaba olabilir. Ama hiçbir profil çıkarmadan, hiçbir rakam olmadan, inceleme yapmadan, genel kanılarla gidilebilecek pek bir yer yoktur. İster tüketici ya da müşteri deyin, ister sporsever ya da taraftar, karşıdakinin kim olduğunu bilmeden akıl yürütmenin hiçbir karşılığı olmuyor. “Erkek, orta yaşlı, gelir düzeyi orta, eğitimi az” şeklinde sporseverleri tanımlama 1970’lerde bile yetmiyordu. Şimdi hiçbir şeyi açıklamıyor. Biraz daha araştırsak ne güzel olmaz mı? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları