Gazetecilik ölüyor mu?

17 Ağustos 2018 Cuma

Böyle bir tehlike var. Tüm dünyada gerçeklerden kaçma eğilimi güçlendikçe gazeteciliğin halkı gerçeklerden haberdar etme alanı da daralıyor. Gerçeğin yerini “post truth” “gerçek sonrası” ya da daha anlaşılır olsun “sahte gerçek” alıyor. Bu türden sahteciliğin kimin işine yarayacağı üzerinde fazla durmaya gerek yok, herkes bilir, kim sanal bir dünya yaratarak kitleleri uyuşturmak istiyorsa onların işine yarar.
Cafcaflı sözlerle sanki ciddi bir düşünce akımı imiş gibi piyasaya sürülmesi ise reklam kapsamındadır.

***

Gazetecilik hâlâ direniyor, ama zorlaştığı da ortada. Gerçeklerin yasaklarla halktan gizlenmesi eğilimi, yeniden devlet teorilerinin ana çizgilerinden birisi haline getirilmek isteniyorsa, devlet denilince halkın özgürlük alanını kısıtlayan mekanizma anlaşılmaya başlanmışsa, daha da vahimi bu eğilim kitlelerde yandaş buluyorsa, gazetecilik de zorlaşmış demektir. Gerçeklerin yasaklarla üstünün örtülmesi, gazetecinin devletin çelik duvarını aşarak gerçeğe ulaşmasını imkânsızlaştırabilir.

***

Oysa devlet teorilerinin, devletin görece demokratikleştirilmesi uzun uğraşlarla, ağır kayıplarla mümkün olmuştu. Devletin, halkın haklarının, özgürlük alanının genişlemesi karşısında gönülsüz geri çekilişi, askeri darbelerle durdurulmuş; devlet, yurttaşın karşısında yeniden yaptırımlar, cezalar, hapishaneler, darağaçları olarak somutlaşmıştı. Kazanımların kolay teslim edilmemesi yeniden hukuka dönülmesini bir ölçüde mümkün kılmışsa da birbirini izleyen darbeler, darbe girişimleri, nihayet son gelişmeler gazeteciliği giderek ağır, hakkıyla yerine getirilmesi zor bir işe dönüştürdü.

***

12 Mart’ın generalleri, sosyal gelişmenin devletin sınırlarını zorladığını açıkça söyleyerek 27 Mayıs öncesinin zorba devletini savunmuş, kısa bir süre de olsa egemen kılmışlardı. 12 Eylül bu “görüşü” daha kalıcı hale getirmek için “anayasal korumaya” aldı. Yine de sosyal gelişme durdurulamadı. Bu iki darbenin öncesi ve sonrası, gazetecilerin en fazla öldürüldüğü, tutuklandığı, işsiz bırakıldığı dönemdir. Yaşadığımız dönemde ise iktidar, gazetecilere saldırıyı sürdürmekle yetinmedi, saldırının sivri ucunu gazetelerin, medyanın kendisine yöneltti.

***

Şimdi yapılan medyanın bir bütün olarak yandaşlaştırılmasıdır. İki yöntemi birbiri ile ilişki içinde ustaca kullanarak, yani baskı ile satın almayı aynı anda işleterek sonuca ulaşmış görünüyorlar. Türkiye’de artık bağımsız, gerçekleri yazma cesareti gösteren medya organlarının sayısı iki elin değil, bir elin parmaklarından daha azdır. Gelişmeler, “gazetecilik ölüyor mu” sorusuna verilebilecek acı yanıtın ne yazık ki “evet galiba ölüyor” olması olasılığını güçlendirdi. Geride kalan bir elin parmaklarından daha az kalmış medya, gazeteler, TV kanalları da şimdilerde çeşitli kumpaslarla yok edilmeye çalışılıyor.
Söylenen şudur: Ya yandaş olacaksınız ya da zararsız hale getirileceksiniz.

***

Bu savaşı, gerçekleri halka iletme, halkın haber alma hakkını savunma görevini layıkıyla yapması beklenen gazeteciler mi kazanacak yoksa artık yolun sonuna mı geldik? Önümüzdeki günlerde bu türden saldırılar geride kalan gazetelere, görsel medyaya, gazetecilere yönelecek. Cumhuriyet gazetesi de, bilindiği gibi, saldırının yükünü ağır hapis cezalarını sırtlanarak taşımayı sürdürüyor. Önümüzdeki günlerde bu ağır yükün üstüne belki de artık taşınmaz zor bir yük daha eklenecektir.
Bekleyip göreceğiz, gazetecilik mi kazanacak, meslektaşlarını dört duvar arasında görmek isteyenlerin “tuhaf gazeteciliği” mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları