'İstanbul 2010' Harcanıyor

18 Eylül 2008 Perşembe

Eylülle birlikte kültür ve sanat etkinlikleri de yoğunlaştı...

İstanbul’dakilerin ortak özelliği, Avrupa Kültür Başkentivurgulamaları. Davetiyelerinde, afişlerinde hep 2010 logosu...

Öyle görünüyor ki 2010’un tek farkı, kültür ve sanat etkinliklerindeki artışolacak. Sergiler, gösteriler, konserler baş döndürecek.

Ancak, bununla yetinilmemesini; 2010’a asıl yakışanın kentin tarihten gelen kültür zenginliğini çağdaş yaşamla buluşturacak projelerolacağını bir türlü anlatamadığımız yetkililer de o salondan öbür galeriye koşturmaktan yorgun düşecekler...

Oysa aynı yorgunluk, bir bakıma her zaman gerçekleşebilecek etkinlikler için değil, doğrudan Avrupa Kültür Başkenti olma gerekçesine ve amacına uygun çalışmalarla yaşanmalı...

Ne var ki bunun için de artık çok geç. Böylesine önemli bir başkentliğin temel sorumluluklarına uygun hazırlıkları kalan bir yılda gerçekleştirmek mümkün görünmüyor...

Peki, neler yapılmalıydı?

AB’nin resmi beklentisi

Sorunun yanıtını, AB’nin Avrupa Kültür Başkentleri başlıklı resmi metninden kim bilir kaçıncı kez yine birlikte okuyalım:

Avrupa Kültür Başkentleri, Avrupa kentlerinin ortak kültürel mirasını değerlendirmek programıdır. Temel hedef, geçmişe ait ve çağdaş kültürel değerlere çok fazla sayıda kentlinin erişebilmesini sağlamaktır. Bu nedenle topluma ait alanlar rehabilite edilmelidir..

Tarihi kentler için Avrupa mirası kavramı, Avrupa Konseyi’nin 25. kuruluş yılı anısına 1975’te başlatılan Ortak Mirasımız kampanyasının ürünüdür. İlerleyen yıllardaki uluslararası sözleşmelerde de her ülkenin öncelikle tarihi kent dokularını ve mimarlık değerlerini yaşatarak korumaları, Avrupalı olma sorumluluğusayılmıştır.

Bu nedenle yine AB bakın ne diyor: Kentlerimiz yüzyıllardır insanlara ışık saçmış, büyülemiştir. Kültür Başkenti adaylığında, kentin tarihi mirasının değerlendirilmesi ve buna kent halkının da katılımının sağlanması konusunda kesin teminat verilmelidir...

Nitekim İstanbul’un 2010 adaylığında da konserler ve gösterilerden önce 2600 yıllık Avrupa kenti olma ve buna dayalı kültürel kimliğini belgeleyen tarihsel mirasının önemi belirtilmişti... Bu sayede kazanılan 2010’un gerekçesi de aynı birikimin Avrupa mirası olarak sahiplenilmesi ve toplumla daha fazla buluşmasını sağlayacak projelerin gerçekleşmesiydi.

‘Yanıtsız’ sorular

Şimdi soralım... 2010 için örneğin Zeyrek ya da Süleymaniye gibi yıllardır çökmeye terk edilen tarihi semtlerde kaç sokak kurtarılmakta; kaç konak restore edilmekte; hangi tarihi çevre düzenlemeleri yapılmakta ve AB’nin deyişiyle topluma ait alanlara yönelik ne gibi kentsel tasarım projeleri uygulanmaktadır?

Örneğin 1997’de Avrupa Kültür Başkenti olan Selanik, apartmanların altındaki antik dokusunu meydanlarda ve caddelerde arkeolojik parklar yaratarak gün ışığına çıkardı. AB kaynaklarını tarihi dokusunun çağdaş yaşamla kucaklaşmasına ayırdı...

Benzer şekilde 2004’te Cenova, hemşerisi Kristof Kolomb’un yaşadığı semti canlandırarak turizme açarken, 2008’de de Lüksemburg zaten korunan tarihi peyzajına uyumlu modern mimari örneklerini kültürel süreklilik programıyla onurlandırdı...

Söyler misiniz, İstanbul için ne yapılıyor?

Sakın Tarlabaşı denmesin; hem 2010’la ilgisi yok; hem de zaten duyarlı uzmanların koruma değil dekoratif kandırmacadedikleri, ruhsuz bir turistik rant projesi...

Benzer şekilde Fener-Balat da denmesin; çünkü orası da 1996’daki Habitat Zirvesi’nde karar verilen ve dönemin Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan’ın başlattığı bir UNESCO projesi...

Yani, 2010’da, kentin uygarlık değerlerinin yok oluştan kurtarılmasını sağlayacak hemen hiçbir çaba yok; hatta niyet bile yok! Onca güçlükle ayrılan bütçeyi, AB kaynaklarını ve en önemlisi de heyecanı, hevesi harcıyoruz, aldıran yok!

İstanbul için Avrupa Kültür Başkenti hazırlıkları, kentsel mirasımıza karşı süregelen duyarsızlığın doruktaki son örneği olarak tarihe geçiyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları