*Yusuf Can Emre’ye söz verdim

19 Ağustos 2018 Pazar

Okurlarımdan biri geçen hafta yazdığım “Seferihisar Çocuk Belediyesinde Zaman” adlı yazımı okuyup bana şöyle seslenmiş: “Nihayet içimizi açan bir yazı paylaştınız!” Haklı. Ben de isterim her pazar, sizleri gülücükler içinde bırakan yazılar yazmayı. Ama zaman bir karanlık zaman ve ister istemez can acıtıcı yazılar köşemizi işgal ediyor. Şimdi sizi hem acıtacak hem de içinizi sevinçle dolduracak bir yazıyla karşınızdayım. Öncelikle söylemeliyim; 2015 yılının 20 Temmuz’unda Suruç’ta Amara Kültür Merkezi’nde bombalar patladı ve tam 34 genç insan öldü, onlardan biri Yusuf Can Emre’ydi. Bu yazıyı ona söz verdiğim için yazıyorum.
2016, Mordoğan’dayım, 10. Türkiye Tiyatrolar Buluşması var. Tiyatrocu genç bir arkadaşım yanıma gelip kulağıma fısıldadı: “Hocam geçen yıl tango yaptığınız Yusuf Can Emre, Suruç katliamında ölenlerden biri oldu.” Birden dondum, “ölüm adın lanet olsun!” diye haykırmak istedim ama sesim çıkmadı. Sadece tüm sıcaklığıyla onun, Yusuf’un yüzünü anımsadım. Yıl 2014, Seferihisar’dayız. 8. Türkiye Tiyatrolar Buluşması’ndayım, Türkiye’nin her yerinden gencecik insanlar yaşamı daha da güzelleştirmek için toplanmışlar. Çadırlarını alan gelmiş, çadır alanında mahalleler kurulmuş, kimi mahallenin adı Ali İsmail Korkmaz, kiminin adı Ethem Sarısülük. Her çadır kendi yaptığı afişlerle barışı kutsuyor. Her gece bir etkinlik var. Kimileri köylere gidip oyun oynuyor, kimileri genç-yaşlı deneyim paylaşıyor. Yusuf Can Emre de oradaki çadırların birinde kalıyor. Onunla bir akşamüstü, Seferihisar Kültür ve Sanat Evi’nde Tango atölyesinde tanışıyoruz. O modern dansın her türlüsüne vurgun biri. Bir yandan arkadaşlarıyla Hegel’in sanat politiğini tartışıyor, bir yandan az sonra başlayacak tango dersi için içi kıpır kıpır bekliyor. Evet bir süre sonra Arjantin tangosunun yakıcı ve hüzünlü melodisi bulunduğumuz avluyu ele geçiriyor. Usuldan adımlar atılmaya başlanıyor. Yusuf kendine partner bulamamış, tabii içim elvermiyor, tango benim de en sevdiğim dans, yanına gidip onu dansa kaldırıyorum. Biraz zorlasam torunum olacak yaşta. Tangoda yaş önemli değildir, yeter ki, ayaklar müziğin akıcı ritmine uysun ve siz kendinizi bırakın. Ne kadar dans ettiğimizi anımsamıyorum, sadece dans bittiğinde gülümseyerek elimi öpmesini anımsıyorum. Ve o şimdi yok. Bütün hayalleri onunla birlikte yok oldu.
Canınız yandı biliyorum ama bekleyin Yusuf Can Emre’ye bir söz vermişim, ona tüm buluşmaları anlatacaktım. Sözümü tutuyorum, bu yılki 12. Tiyatro Buluşması’nı anlatacağım. Bu yılda Türkiye’nin her yerinden 500’ün üstünde insan ve 39 tiyatro grubu Seferihisar Sanat Evi’ndeki çalıları özellikle toplanmayan çadır mekânında yerlerini aldılar. Ve tam bir hafta birlikte uyandılar, birlikte yiyeceklerini içeceklerini ve hayatın güzelliklerini paylaştılar. Suruç’ta ölen dostlarına selam gönderdiler.
Bu buluşmayı yıllardır İzmir’de sokak tiyatrosunu hayata geçiren Yenikapı Tiyatrosu yapıyordu. Ne yazık ki KHK ile, tehlikeli bulunup kapatıldılar. Pek bilmiyoruz ama Türkiye’nin pek çok yerinde tiyatrolara büyük bir saldırı var. OHAL valilere ve kaymakamlara oyunları yasaklama yetkisi verdi, bu şimdi de devam ediyor. Tehlike çanları herkes için çalıyor. Bu yılki Tiyatro Buluşmasını Deneysel Tiyatro Komünü hayata geçirmişti. Bir hafta süren buluşmada o kadar çok atölye vardı ki, hepsinden söz etmem mümkün değil. Merak ettiniz değil mi, tango atölyesi gene vardı ve Yusuf Can Emre orada gene en güzel tangolarını yapıyordu. Pek çok oyunla ödüller alan ışık ustası Yüksel Aymaz’ın Işık Atölyesi bence en dikkate değer atölyeydi. Çünkü günümüzde tiyatroda ışık öylesine mükemmel bir biçimde başını alıp gitti ki, ışığı öğretmek ve öğrenmek inanılmaz önem kazandı. Bu iş biraz usta-çırak ilişkisine bağlı olduğundan çıraklar ustalarından çok şey öğrendiler. Civar köylerde ve Seferihisar’ın Sığacık bölgesindeki kalede pek çok oyun oynandı. Ben merak ettiğim Samsun Sanat Tiyatrosu’nun Kuvayi Milliye Destanı’nı ve Tiyatro Kalemi tiyatrosunun “Bazı Kadınlar” oyununu seyrettim. İkisinde de heyecanlandım, içim umut doldu. Sadece atölyeler mi, oyun öncesi ve sonrası gece 12’deki söyleşilerin tadına doyum olmadı. Orhan Aydın, Ragıp Yavuz, Sibel Özbudun, Temel Demirer, Vecdi Sayar, Levent Üzümcü, Orhan Alkaya, Kemal Oruç, Enis Rıza Sakızlı ve daha pek çok tiyatrocu, yazar, belgeselci oradaydı. Ben ne mi yaptım, Yusuf Can Emre için tango yaptım ve belgeselci Enis Rıza Sakızlı, yönetmen Ragıp Yavuz ile birlikte bu yıl 50. yıldönümü kutlanan 68’in günümüze yansımalarını anlatmaya çalıştım. Gençlerin anlattıklarımızı hayretle izlediklerini, şaşırdıklarını dördüm. Sanki bir masal zamanından bahsediyorduk. Belki de öyle.
* Yusuf Can Emre Suruç’taki patlama sırasında ölen gençlerden biridir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları