Kırmızı çizgileri aşmak: Picasso, Nâzım ve Atatürk

21 Ağustos 2018 Salı

Ressamın her fırça darbesi diğer ressamlardan hatta kendi darbelerinden farklıdır. Orhan Veli de Attilâ İlhan da Can Yücel de kırmızı çizgilerin ötesine geçtikleri için özgünleşmiş ve yücelmişlerdir.
Nâzım Hikmet sosyalizm, antiemperyalizm ve vatanseverlik üçgenine çelikten bir ağ gerdiği için hem vatanında hem de dünyada en saygın yerini almıştır.
Düşmanları bile Atatürk’ü özgün ve kırmızı çizgileri delip geçen bir deha olduğu için övmek zorunda kalmışlardır.
Sanatta, bilimde, siyasette statükonun ve tutuculuğun hapsettiği sınırlara meydan okuyanlar, hep en öne çıkmışlar: sanatı, bilimi ve siyaseti yüceltmişlerdir.
Kopernik, Atatürk, Picasso, Nâzım, Orhan Veli, Fazıl Say hepsi de sınır tanımayan, kırmızı çizgilerin dışına çıkan ve temsil ettikleri sanatı, bilimi, siyaseti ileriye götüren öncülerdir. Yalnız kendi halklarına değil dünyaya örnek olmuşlardır.

Ters taraftakiler
Bir de ters tarafta olanlar vardır:
- Statükocular, bozuk düzenin, ilkel yapının değişmesine karşı çıkanlardır.
- Çağdaş ve öncü değerler yerine sıkı sıkıya statükoya bağlı: bir sülük gibi bozuk düzenden kanla beslenen, ilericiliğe karşı gericiliği savunan: düşünce özgürlüğünü, özgür yaşamı, katılımcı demokrasiyi, kadın-erkek eşitliğini reddeden: karanlık dünyadan çıkmak istemeyen odaklardan
- Statükodan ve bozuk düzenden, ekonomik ve siyasal çıkar sağlarlar.
- Türkiye’de Köy Enstitülerini, emperyalizmle işbirliği yaparak kapattıran toprak ağaları, tarikat çevreleri
- Din tüccarlığı yaparak bundan siyasi ve iktisadi çıkar sağlayan dinciler
- Amerikancılık, Avrupacılık, Rusçuluk, Çincilik ya da Arapçılık yaparak dış odaklarla birlikte Türkiye’nin bozuk bir düzen içinde kalmasını savunanlar
- Atatürk devrimlerine, özünde karşı çıkarak çağdaşlaşmaya ve demokratikleşmeye karşı koyan siyasal İslamcı odaklar
- Çağdaş ve uygar eğitim düzeni yerine çağdışı ve hurafelere dayalı eğitim yolu ile halkı cahil bırakarak “gergedanlaştırmak” isteyen iç ve dış odaklar
- Lozan’ı ortadan kaldırarak ülkenin bütünlüğünü yok etmek çabasında olanlardır.
Bunlar Darwin’den Atatürk’e, Nâzım’dan Fazıl Say’a, Attilâ İlhan’dan Picasso’ya hepsinden nefret ederler. Ne tango ne zeybek, ikisini de istemezler.
İşte bunlar, içimizdeki gergedanlardır. Ne yaparlar bilir misiniz: önce toplumu aptallaştırıp gergedanlaştırırlar. Sonra kendileri de yavaş yavaş gergedan olmaya başlarlar.
Atatürk’ün daveti ile Türkiye’ye 1933’te gelen Prof. Fritz Neumark, Hitler Almanyası’ndan niye kaçmıştı: bana 1987’de, “Erol Bey, ben de kimi meslektaşlarım gibi, gergedanlaşmaktan korktuğum için Atatürk Türkiyesi’ne geldim” demişti.(*)
Ünlü İngiliz şair ve edebiyatçısının dediği gibi “bütün mesele, gergedanlaşmak mı yoksa insan olarak kalmak mı”.
Anlatımı çok basit uygulaması ise çok zor... Bir zeytin ağacının altında bile... İnsanların tüm kavgası bugüne kadar aydınlığı ve karanlığı savunanlar arasında geçmiyor mu? Aynen bizde bugün yaşandığı gibi...
(*) Gergedanlaşmak, sayfa 27, Der Yayınları, 2018



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları