Özgür Mumcu

Milli birlik

22 Ağustos 2018 Çarşamba

Erdoğan’ın ona oy vermeyen kesimleri, seçim sonrası balkon konuşmaları haricinde dışladığı ortada. Milletin yarısı “onlar” diye damgalanıp “yerli ve milli” olmamakla itham ediliyor.
Şaşırılacak mesele değil. Neticede Erdoğan tipi popülist otoriter yönetimlerin toplumu ayrıştırıp bölerek iktidarlarını güçlendirdiği biliniyor. Sürekli dışlanan kitleler, bugünlerde yaşadığımız kriz gibi durumlardaysa hemen saflara çağrılıyor. Düne kadar milletin parçası sayılmayanlardan bugün başkanın etrafında toplanmaları talep ediliyor.
Bir ekonomik krizde, kimsenin Trump’ın tarafını tutmayacağı açık. Yüzde 50’lere varan bir devalüasyon yaşanırken “oh ne güzel de fakirleştik” diye sevinen yoktur herhalde. İktidar çevreleri, bazı muhalif kesimlerin Erdoğan nefretiyle körleştiğini ve bu sebeple ülke ekonomisinin çökmesine bile bel bağladıklarını ileri sürüyor. Oysa Erdoğan aşkından körleştiklerinden en ufak müdahalede altüst olacak bu ekonomik yapının sorumlusunu göremiyorlar. Göreni de “dava” uğruna görmezden gelerek, kamuoyunu olan biten hakkında yanıltmak peşinde.
Daha evvel hem bu köşede hem de başka çok mecrada dile getirildiği üzere, dünyada yeni güç dengeleri var. Türkiye’nin de değişen dünyada kendi çıkarlarına uygun davranması doğal. Ancak ortalık toz duman. Kamuoyu önünde rasyonel bir tartışma yapmanın imkânı kalmadı. Bağırış çağırış ve suçlamayla tutulan yol hakkında demokratik bir şekilde karar verilmesinin önü kesildi.
ABD’yle Türkiye’nin çatıştığı alanlar belli. Hangisini serinkanlılıkla, bütün boyutlarıyla masaya yatırıp inceleyip tartışabiliyoruz? ABD, Rusya’dan S-300 hava savunma sistemi alınmasına karşı. Hem Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasından yana değil hem de Türkiye’nin almak istediği F-35 uçaklarına ilişkin bilgilerin Rusya’nın eline geçmesinden kaygılı.
İran ambargosu konusunda Türkiye’yle ABD farklı görüşte.
Suriye’de ABD’nin PYD’yle işbirliği yapması da çok önemli bir başka gerginlik kaynağı.
Fethullah Gülen ve şebekesinin ABD’nin sağladığı imkânlardan hâlâ faydalanıyor olması da öyle.
ABD’nin ekonomide içe kapanmacı yeni yaklaşımı, çelik ve alüminyuma getirilen ek vergileri, ABD yönetiminin evanjelistlerle ilişkisi de pastör Brunson ısrarını kısmen de olsa açıklıyor.
Bütün bu gerilim alanları hakkında ne biliyoruz? Kamuoyunun bunlar hakkında etraflıca tartışarak bilgi ve dolayısıyla fikir sahibi olma imkânı ne kadar?
Ekonomik krizin 16 senenin politikalarının sonucu olabileceği hangi ana akım televizyon ya da gazetede dillendirilebiliyor?
Yolsuzluktan bahseden “FETÖ”cü, iktidarın krizdeki rolünü anlatan ise “vatan haini” ilan edilmekte.
Milli birlik, koşulsuz itaat demek değildir. Hiçbir şeyin sorumluluğunu almayan, her şeyin suçunu başkasının üzerine atan bir anlayışla yönetilip de düze çıkmış bir ülke var mı?
Sorumsuz ve keyfi bir iktidarın halkı zenginleştirip memleketi güçlendirdiği bir örnek var mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları