Unutma Yarın Cumartesi

24 Ağustos 2018 Cuma

Silivri’de kapalıdaydık, bir zamanlar arkadaşlarımız olanların savcılıkta, poliste verdikleri ifadeleri, attıkları tweet’leri okuduk, yüzümüzdeki gülümsemeyi unutamam. Yorgun günlerdi, biz gülümseyerek yendik yorgunluğumuzu
Unutma yarın Cumartesi.

***

Neden yorgunduk anlatmak zor. Geceler boyu çalışmak yormaz insanı, uzun yürüyüşlerde ayakların sızlaması yorgunluk belirtisi değildir. Yorgunluk ötekilerden gelir. Sartre’ın dediği gibidir, “cehennem ötekilerdir.”
Bak 700 hafta oldu, unutma Cumartesi’yi...

***

Sonra duruşmalarda merak ediyorduk, ne diyeceklerdi ki. Güzel dans etti bir kısmı. Kimilerinin yüzünde açmazda kalmanın sıkıntısını gördüm. Önemsizdir.
Toplanıyor işte kayıp anaları, yarın Cumartesi.

***

Yorulduklarını hissettim kimilerinin, gazetecilik böyle bir şeydir, yorulursun. Yalnızca haber peşinde koşmaktan, sabahın köründe yazı yazmaktan değil, bir anlık hayatı koruma ya da yitirme korkusuyla yanlış yapmak da yorar insanı, hem de pis yorar. Kimisi ise masum ve haksızdı Benerci gibi.
Hatırla bak 700 hafta oldu, yarın Cumartesi.

***

Şimdi insanların yüreklerinde iyilikle kötülük özgür artık. Ben de kendi atlarımı serbest bıraktım. Orada Silivri’nin kapalısında yazdıklarımı da özgür bırakıyorum. Yorgunum, kimseden hesap sormaya da ne gücüm var ne isteğim.
Sokaklardan Galatasaray’a iniyorlar yavaşça, yarın Cumartesi.

***

Orada yazdıklarım öyle kalsın, düzgündürler çünkü, şiirin nesri, neyse nedir, şöyledir: “Kararan bulutlardan kirli bir yağmur yağdı, her yer çamura kesti, öfke yukarı tırmandı, tozlu raftan aldım silgiyi, a’yı sildim b’yi sildim, ötekini berikini sildim.”

***

Aslında yine de kanmasaydınız iyiydi sevgili kardeşlerim, bir anlık korkuya yenilmeseydiniz. Güzel bir İngiliz madama benzer endamı yoktu size yol çizenin. Yine de iyidir masum Benerci olmak onun bunun izine düşmekten, ama ben duyamadım sizin sesinizi.
Hadi hatırlayın, yarın Cumartesi.

***

Bütün zamanların masum Benerci’si “Somadeva Somadeva” diye bağırıyordu yedi kat yukarıdan, “toprak kurudu, kâğıt bembeyaz oldu. Ellerimi yıkadım sonra uzun uzun, aktı yılların kiri, a gitti, b gitti, öteki beriki hepsi gitti, tertemiz bir yağmur yağdı, yavaşça ağaran karanlığın üstüne.”

***

Nâzım Benerci’yi anlatırken ihanetin kitabını yazanları da sıraya dizer, acımasızdır, fakat Roy Dranat başkadır, o bir dipnot değil, ihanetin saf halidir. Benerci kendini akladı otel odasında, kurtardı ruhunu, Roy Dranat elbise dolabında pek çok takım elbise bırakarak gitmiş karanlığına.
Toplanıyorlar o daracık meydanda, yarın Cumartesi.

***

Biz de artık yavaş yavaş hayatın anlamı üzerine düşünmeyelim mi, gelmedi mi zamanı, kaygılanmayalım mı, memleketin, dünyanın, yaşadığımız binanın, odaların, bilgisayarların, klavyelerin, arada bir ekranda belirip kaybolan yüzümüzün haline.
Gazetede büyük ihanetlerin imzalarını gördükçe nasıl da kararıyor ruhum.

***

Benerci devrime, hayata döndü. Biz onu Silivri’de bıraktık. Baktık nutuk atan, yalanı diline pelesenk etmiş keramet sahiplerine, “Benden iyi yazar yoktur” diye çığlık atan komedyene, kabadayı kılıklısına. Yaşamak nedir, insan insan olalı nihayet bulduğu anlamın dışındaysa yaşamak.
Anlamı yakalamak isterseniz orada, Galatasaray’dadır, unutmayın yarın Cumartesi.

***

Hikâye böyle bitiyor. Ben de böyle yazıyorum hikâyemin sonunu. “Kararan bulutlardan kirli bir yağmur yağdı, her yer çamura kesti, öfke yukarı tırmandı, tozlu raftan aldım silgiyi, a’yı sildim b’yi sildim, ötekini berikini sildim.”
Silgiyi attım kör kuyuya.
Unutmadım, yarın Cumartesi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları