Fazıl Say’ın İsyanı...

20 Aralık 2007 Perşembe

Ülkemizin yüzakı sanatçılarından Fazıl Say’ın isyanı ile yeni YÖK Başkanı’nın sıkmabaşa (türban) özgürlük tanınması yolunda attığı ilk adımlar aynı döneme rastladı. Ama aralarında fark vardı. Say dinciliğin laik Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine yönelik girişim ve uygulamalarından yakınıyordu.

Ama aralarında fark vardı.

Say dinciliğin laik Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine yönelik girişim ve uygulamalarından yakınıyordu.

YÖK Başkanı ise Say’ın yakındığı yaklaşımın simgesi haline dönüştürülen sıkmabaşın, çeşitli yüksek düzeydeki mahkemenin kararlarının yok sayılarak serbestçe uygulanmasını istiyordu. 

***

Fazıl Say’ın geniş yankı uyandıran, özellikle de “türban” denildiğinde demokrasiyi anımsayanları kızdıran isyanını anımsatmayla yetinip bir başka Say’a geçelim.

Gürgün Say, Fazıl Say’ın annesidir. Büyük bir olasılıkla, Fazıl Say’ı isyan ettiren bilincin ilk tohumlarını atan kişidir.

10’uncu kitabını 2006 yılının ekim ayında yayımladı: Türbanlı Siyaset / AYA Kitap.

Kitabın “ilk söz”üne başlarken şöyle demişti. “Bu kitap, izlenmekte olan en büyük günahlardan saydığım ‘kadın istismarına’ bir tepki olarak kaleme alınmıştır.

Erkek cinsi bir yandan ‘cennet anaların ayağı altındadır’ buyruğunu dillendirirken, diğer yandan kadını ‘kendi anasının’ dışında tutarak, küçük çıkarları için onu nasıl kullanacağının hesapları içinde olmuştur hep.”

Kitabın 338’inci sayfasında yine türbana dönüyor ve şu yargısını vurguluyordu:

“Türban, laik Cumhuriyetimizle, Atatürk ve devrimleriyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’yle, Yargıtay ve Danıştay kararlarıyla, laikliğin en sağlam bekçisi olan Silahlı Kuvvetlerimizle kavgalı olanların kullandığı bir örtüdür. Laikliği yok ederek İslami kurallara dayanan çağ dışı bir rejim özlemi içinde olanlar veya bu amaçtaki siyasetçiler tarafından kollanılan kadınlar türban takmaktadır. Başörtüsü din sömürüsü ile ilgisi olmayan saygın Müslümanların taktığı bir örtüdür.” 

***

Türbanın, Türkiye Müslümanlığında Osmanlı dönemi de dahil taş çatlasa 30 yıllık bir geçmişi vardır.

2007 yılının 19 Kasım’ında hicri takvim 1428 yılını göstermektedir. Neredeyse 1500 yıllık bir sürecin son yıllarında Türkiye Müslümanlarının bir bölümü tarafından keşfedilmiş ve uygulanması zorunlu sayılmış bir örtünme şeklidir türban.

Hazreti Muhammet’ten sonra ortaya çıkmış pek çok yeniliği bid’ad, yani sonradan çıkmış sayarak yok saymaya niyetlenenler nedense türbanı aynı yaklaşımın dışında bırakmaya özen göstermişlerdir.

Bugün bıçak kullanmayı bile bid’ad sayan okumuş yazmışlarımız varken, türbanın neredeyse kutsanmasını anlamak zordur.

Türbanın siyasal bir simge olarak oy sağlama aracı niteliğinde kullanılması, kadınlara ve özellikle genç kızlara dayatılması, nedense dinciler arasında tartışılmamaktadır.

Türbanın siyasal bir araç olduğu Avrupa insan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay tarafından kesin nitelikteki kararlara bağlanmışken, bir kamu görevlisi olan YÖK Başkanı’nın yaklaşımını anlamak daha da zorlaşmaktadır. 

***

Bayramınızı ve izleyen süreci gönlünüzce geçirmenizi dilerim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları