Yüreğimizdeki Çığlık

17 Ağustos 2014 Pazar

Ayrılmaz parçası olduğumuz coğrafyada kan gövdeyi götürüyor. Artık bir terör örgütü olduğu BM kayıtlarına geçmiş IŞİD, namı diğer “İslam Devleti” katletmeyi, kafa kesmeyi, insanları oradan oraya sürmeyi sürdürüyor. BM kararı IŞİD’e destek çıkan ülkeler için bir işe yarayacak, onları bu kanlı örgüte yardım etmekten alıkoyacak mı? Daha bilmiyoruz.
Utancımız Türkiye’nin de yakın zamanlara kadar öyle ya da böyle bu örgüte yardım ettiğinin anlaşılmasındandır. Her ne kadar devleti yönetenler bu türden iddiaları reddediyorlarsa da ortaya sürülen kanıtlar ve özellikle IŞİD çetesinin liderlerinin pervasız açıklamaları gerçeklerin gizlenmesinin kolay olmadığını gösteriyor. Umuyoruz ki artık terör örgütüne destek sona ermiştir. Eylem söyleme uyuyordur.

***

Ortadoğu artık tarife sığmaz bir kaosun içinde. Bölge ülkeleri kendi içlerinde doğal olarak istikrarı yakalamakta zorlanıyorlar. Güçlenen terör örgütleri iktidarları sıkıştırırken, kaosun acısını halklar çekiyor. Kışkırtılan mezhep kavgalarının, etnik çatışmaların öncelikli kurbanı yoksul halk tabakaları oluyor. Savaş sürgünleri arasında bile yoksulun çektiği varsılın çektiğine benzemiyor. İşte Ezidilerin uğradığı soykırım ortada. Dağlardan başka sığınacak yer bulamıyorlar. Kapılarına dayandıkları kentler gönülsüzce açılırken, resmi açıklamalar özellikle ABD kaynakları “durumun pek de vahim olmadığı” yalanını yaymakta kendi politikaları açısından yarar görüyorlar. Ama ne yazık ki gerçek öyle değildir ve sansürün gölgesinden çıkabilen TV kanallarının gösterdikleri zulüm tabloları gerçeğin ne olduğunu anlatmaya yetiyor.

***

Utanılacak bir hayat yaşıyoruz artık.
Sessizliğin gizleyemediği gizleyemeyeceği bir utanç bu. Bir yanda Filistin’de, Gazze’de zorla sağlanmış ateşkesin Filistinlilerin üstünde sallanan düştü düşecek kılıcı, öte yanda Irak topraklarında siyasi krizi ateşle harlandıran IŞİD cinayetleri. Kürt bölgesi sınırına dayanan çeteye karşı koymanın zorluklarını yaşıyor. Suriye toprakları da çetenin işgalindedir ve orada da Kürtler tutundukları köy ve kasabalarda ayakta kalma savaşı veriyorlar. Biz ise bu sürüp giden çatışmaların saldırıların sabıkalı devleti olmanın utancını duyuyor olmalıyız.

***

Duyuyor muyuz?
Hiç sanmıyorum. Biz şu sıralarda bu konu ile ilgili değiliz. Biz dünyanın gözü önünde ve bilgisi dahilinde eşitsizliği kanıtlanmış bir cumhurbaşkanı seçimini geride bıraktık ve aynı mantıkla devamını getiriyoruz. Seçtiğimiz, seçildiği kaba sığmayacağını, daha fazlasını istediğini ve alacağını söylüyor.
Şaka gibidir halimiz. “Seçilmiş Cumhurbaşkanı” tarafsız olma zorunluluğunu tanımayacağını, edeceği yeminin tam tersine partisini, hükümeti, Meclis grubunu ve doğal olarak yasama organını yönetmeye devam edeceğini tüm dünyaya ilan ediyor.

***

Tuhaf bir hayatı yaşıyoruz.
Sanki sürdürülemez bir hayattır. Öyle ya da böyle çıkıp gidecek içimizden sıkıntı. Şimdilik yüreğimiz ağır bir baskının altında eziliyor; boğuluyoruz ve çaresini bilmiyoruz daha. Uzaklardan top sesleri dağlara sığınan Ezidilerin çocuklarının çığlıkları, kadınların ağıtları, erkeklerin bir haritaya benzeyen yüzlerinden inen gizli gözyaşlarının sesi geliyor.
O sesi duyanlar yani bizler duymamak için gölgeli ağaç diplerine sığınıyor ve yaşadığımız çaresizliğin utancını gizlemeye çabalıyoruz.
Boşunadır. Gizleyemeyeceğiz.
Ve sonunda bu utancın üstesinden gelmenin tek çaresinin yüksek sesle “hayır” demekten geçtiğini anlayacağız. Yüksek sesle ve sokakta, herkesin duyacağı kadar yüksek, olabildiğince yüksek sesle, çığlık halinde...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları