1 Eylül barış umutlarımıza neler oldu böyle?

01 Eylül 2018 Cumartesi

Laik Cumhuriyetin kurtuluş, kuruluş, Atatürk devrimleri kazanımları ile çıktığımız yolda, çağdaş demokrasi, sosyal devlet, örgütlü toplumun güçlü kazanımlarında, kalıcı, sağlam adımlar atmada geç kaldık.. Gazi Meclis’in en elverişsiz savaş koşullarında, kuşkusuz dünya çapında Mustafa Kemal Atatürk gibi dâhi, her anlamda birikimli, deneyimli bir liderin önderliğinde aldığı hızlı yolun önüne, iç-dış çıkar odaklarının ördüğü taşlarla engeller konulması kaçınılmazdı.
Kuşkusuz Anadolu topraklarında yaşayanların savaşlar vurgunu, çok yoksul, çok yoksun, eğitimsiz, zorlu yaşam koşulları en büyük engeldi. Atatürk devrimleri, aydınlanmacılığında atılan sağlam adımların lokomotif gücü ne kadar değerli ise, ağalık, aşiretlerin, cemaatlerin, siyasal İslamcı tekkeler - zaviyeler içinde, ülke insanını binlerle yüzyıl gerilere çekebilecek kör inanç akımlarının, ırkçılık soslu parçalatma senaryolarının üzerine, yeni oluşmaya çalışan sermayenin doğasındaki vahşi sömürü, vurgun eğilimlerinin hepsinin birden yollara saçtıkları takozları hele bir düşünelim.. Cumhuriyet döneminin en anlamlı, işlevsel, eğitimle, köylerden yola çıkarak devrimci kalkınma atılımı Köy Enstitülerinin nasıl bir düşmanlıkla saldırıya uğratıldığından çıkarılacak yaşamsal dersimiz olmalı değil mi? Hâlâ toplumsal katkılarının bereketinden yararlanabildiğimize göre..

***

Uzatmadan çok partili demokrasiye geçişi hızlandırma adına, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik etkinliğini kullanarak güvendiği arkadaşı eliyle parti kurma girişiminde dahi, hızla en gerici siyasal İslamcıların devreye girmeleri ile yaşananlar, Kubilay olayı unutulabilir mi? Bursa Nutku ile, devrimlere olası siyasal ihanetlere karşı, gençliğe verdiği görevler, devrimlerin savunulmasındaki öncülük rolünün anlamı atlanabilir mi? Ya her şeye karşın, İttihat Terakki ruhu ile Atatürk devrimleri, Kurtuluş Savaşı değerlerine bağlı Bayar’ın ismi üzerinden, Menderes liderliğinde kurulan Demokrat Parti’nin halkın demokrasiye geçiş umudu olarak kullanılıp, ülkenin ilk sivil diktatoryal iktidarına dönüşmesi gerçeği atlanabilir mi? Çok daha çarpıcı İktidarları icraatları ile, Türkiye’nin Lozan’ı tanımamış, imzalamamış Amerika önderliğindeki siyasal merkeze bağımlı kılınması, NATO ittifakı içinde Kore’nin parçalanması savaşında en etkin silahlı askeri güç olmayı üstlenmesi? Menderes sivil diktatoryal iktidarlarının kullanılabilirlik vizyonunun bitişi sürecinde, Menderes’in devrilmesi askeri darbe senaryosu.
Gelin görün ki, ülkenin toplumsal birikimi, dinamikleri içinde, sendikalar, her türden sivil toplum örgütlenmelerinde alınan, yürünen yoldaki birikimlerin, Cumhuriyet kazanımları, aydınlanmacılığı, Atatürk devrimlerine eklemlenmeleriyle gelinen dönemeçte, 27 Mayıs askeri darbesi, albaylar cuntası ile çıkılan noktadan varılmak istenen yolda, toplumsal uzlaşmalar, birikim çok farklı bir sürece geçiş dinamiklerini yakalamıştı.. Ülkenin en örgütlü, en birikimli aydınlanmacı örgütlenmelerinin itici gücünde, çatışmaların odağındaki gençlik hareketi lokomotif, derken Kurucu Meclis ile anayasa arayışlarında Türkiye’de, en hafifi ile ortaya çıkan tabloda, Batı’nın, AB ülkeleri birikimlerinin tadında, çağdaş demokrasi yakalanmak isteniyordu. Velidedeoğlu ismi simge çağdaş anayasanın mimarı bilim insanlarına, toplumsal örgütlenmeler liderliklerine saygıyla.. Basın özgürlüğünde 212 sayılı yasa güvencesinde öncülük üstlenen sonraki yıllarda Halkevlerinin yeniden kurculuğunu yapan Ahmet Yıldız komutana sevgiyle.. Elbette çağdaş sendikal hakları isteyebilme bilincine ulaşmış, tüm siyasal, toplumsal örgütlenmelerde öncülük yapma ataklarına selam...

***

27 Mayıs’ın yüz karası, Yassıda yargılamalarını, idamları, Amerikancı darbenin çelişkili ikiyüzlü sonuçlarını yok sayacak halimiz de yok.. Yine de Türkiye’nin Batı dünyasına göre, çok gecikmeli demokratik anayasal düzen, örgütlenme özgürlükleri ile birlikte yakaladığı toplumsal patlamanın can damarlarını atlayabilir miyiz? Gazeteciyi patron emrinde köle, her türden siyasal iktidar, diktatörlüğe kurban, piyon yapan uygulamalara karşı, evrensel basın özgürlüğü ilkeleri, örgütlülüğü içinde, sendikal ve meslek örgütlülüklerine açılan kapı hafife alınacak kazanımlar değildi.
Doğal olarak aynı hızda, anayasal, yasal kazanımlarla gelen sendikal, meslek örgütlülüğü kazanımlarındaki patlama, emekten, halktan, özgürlüklerden, hak, hukuktan yana kazanımlara açılan örgütlü güç kapıları öylesine hızlı bir gelişim patmasını getirdi ki.. Gecikmişliğin açlığı, moral dinamiklerinde, yaşamın her alanında, ne çarpıcıdır ki, Amerika başta, AB ülkelerinde sosyal tıkanmalar, hukuksal sorunlar, en çok da insan beyninin güdülenmesini hedef almış algı tuzaklarıyla kimi geriye gidişler yaşanmaya başlamışken.. 20’li yıllara sığdırılamayacak gelişim patlamalarında.. Elbette, 1 Eylül dünya barış gününün anlamını, değerini de kavramıştık.. Umutlarımıza ne oldu böyle?..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları