Hikmet Çetinkaya

Sevda düşleri...

02 Eylül 2018 Pazar

Belki bir genç kızsın, belki bir delikanlısın... Kırkını aşmış, saçlarına kır düşmüş bir babasın belki; aynı yaşta bir annesin, yaşamın içindeki acıları katık ederek çocuklarını büyüten...
Belki torunlarıyla bir çay bahçesinde umulmadık saatlerde geçen trenleri bekleyen, sevda düşlerini geçmiş zaman sevişmelerinde büyüten dedesin, anneannesin...
İşçisin, memursun, emeklisin, öğrencisin...
Belki gazeteci, şair, belki de işadamısın.. İçerdesin, dışardasın, kahvede, sinemada, belki de boştasın...
Sınır boyunda nöbette bir asker, dağda gerilla, cezaevinde tutuklu ve hükümlüsün...
Söyleyin bana siz şiir sever misiniz, âşık olur musunuz, bir kadının saçlarının kokusunu, erkeğin ok gibi olmuş kirpiklerinin etkisini hisseder misiniz?
Sevda, insan yüreğinin bir parçasıdır. Sevda coşku, sevda çözülmesi zor bir bilmecedir. Sevda kimi zaman bir zehir, kimi zaman bir kaşık süzme baldır...
Söyleyin bana siz sevdasız yapabilir misiniz?
Sık sık âşık olup kaybolup gittiniz mi hiç?
Hiç atlı karıncalarda çocuklaşıp, dönme dolapta çılgınlaştınız mı?
Bir sabah uyandığınızda gökyüzünün mavi derinliğinde yüzünüzü yıkadınız mı?
Bir bahar sabahı çocuklarla seksek oynayıp, ip atladınız mı, uçurtmalarınızı beyaz bulutlarla konuşturdunuz mu?
Bakın sormayı unuttum: Eğer doğru yanıt verecekseniz soracağım, sahi siz yaşamınızda hiç aşkın uçan bir kuş olduğuna tanık oldunuz mu?
Sevdiğiniz kadın ve erkek için, eğer olanağınız olsa, bir helikopter kiralayarak kuyruğuna koskocaman kırmızı bir balon takıp şunu yazabilir miydiniz:
“Seni çok seviyorum güzel maymunum!”
Yazdınız diyelim...
Evinin üzerinde helikopterin kuyruğuna takılı balonla dolaşabilir miydiniz?
Hani tıpkı Cemal Süreya gibi “gözleri göz değil gözistan” deyip güneşin linç edildiği bir akşam, kapıları kapayıp şöyle haykırabilir misiniz:
“İşe bak sen gözlerin de burda / Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık / İyi ki burda yoksa ben ne yapardım / Bak çocuğum kolların işte çıplak işte / Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün / Gözlerin sabahın sekizinde bana açık / Ne günah işlediysek yan yana.”

***


Belki üşüyorsunuz şu anda, belki yalnızlığın resmini çiziyorsunuz hiç farkına varmadan...
Gençsiniz ya da orta yaşlı...
Acaba yüreğiniz sımsıcak mı? Görebiliyor musunuz sevdayı bir kuşun özgür kanatlarında? Doğada tek başına mısınız yoksa sevdiğiniz yanınızda mı? Hiç rüzgârlara, aylara, fırtınalara karşı koyabildiniz mi?
İçinde yaşadığınız o gerçek düşe kulak verin bu pazar sabahı. Nicolas Guillen’in göklere yükselen sevgi aleviyle uyanın. Rafael Alberti’nin küçük kuşuyla konuşun. Orhan Veli’yle biraz avareleşin, Oktay Rifat’la ağaçların çiçeklerini seyredin...
Bir şiir söyleyin tek başınıza...
Tek başınıza bir deniz kıyısında yürüyün, parklarda dolaşın, olmadı yağan kara, yağmura alışmaya çalışın...
Gözlerinizin içi gülüyor mu, bir şarkı mırıldanıyor musunuz?
Haydi doğru söyleyin, bir düşünüz var mı içinizi ısıtan, sevdanız sırılsıklam mı her zaman?
Uykulu bir sıcak kasabada dolaşın. Kapılan kilitli, beyaz perdeleri çekili evlerdeki genç kızlara, erkeklere el sallayın...
Siz kadınsınız, siz erkek...
Jose Gorostiza’ya kafa tutun. Eray Canberk’in “Ebrular”ını okuyun, Yetkin Aröz gibi “Umudum Bırakma Beni” diye bir kez olsun seslenin...
Güneşi size versinler, sevdam bana yeter!..
Böyle seslenin içinizden...
Sonra koşarken şöyle deyin:
“gide-dur
düzyollarda
dönemeçlerde
düşüne-dur”


***


Siz hiç çocukluğunuzda masal dinlediniz mi? Hiç ıslandınız mı sırılsıklam yağmur altında sevgilinizle? Ben hem masal dinledim hem de çok ıslandım... Kimi zaman gözlerim büyüdü sevinçten, kimi zaman yüreğim kavruldu sevgisizlikten...
Belki siz gençsiniz belki de yaşlı...
Sakın yalan söylemeyin, doğrudan kaçmayın, son kez soruyorum açık yanıt verin:
“Siz sevdayı bilir misiniz, sevdayı?..”
Yanıtınız “evet”se bugün dışarıya çıkın...
Önce gökyüzüne bakın, sonra ağaçlara, çiçeklere, uçan kuşlara...
Yetkin Aröz’ün şu şiirini okuyun:
“Umudum bırakma beni / Düşlerim çekip gitti /
Sevdaları koydunsa bul / Umudum bırakma beni / Bir tek sana tutundum”
Aldırmayın kimseye... Durmayın koşun... İstersen Eray Canberk’e dön ve şöyle seslen: “sağlam rüzgârı bekler yelken çile denizlerinde dolaşırken”
Bugün pazar, bugün sevdayla buluşun...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları