Ahmet İnsel

Hınç politikaları ve nihilizm

04 Eylül 2018 Salı

Popülizmin tam ne olduğu, nasıl tanımlanması gerektiği konusunda rivayet muhtelif. Gerçi bu durum hemen bütün siyasal tanımlar için geçerlidir. Popülizm için bu daha da fazla geçerli.
Günümüzde otoriter nitelikleri öne çıkan popülizmler dikkat çekiyor. Çoğu az veya çok serbest seçimlerle iktidara gelen ve iktidarda kalan bu yönetimlerin popüler olmalarını sağlayan özelliklerin başında, bir hınç söylemini sürekli beslemeleri ve canlı tutmaları geliyor.
Fransız sosyolog Eric Fassin, yükselen muhafazakâr-otoriter sağ popülizme karşı “sol popülizmi” savunan Chantal Mouffe’un tezlerini tartıştığı kitapçıkta, popülizmin temel gıdasının hınç olduğuna işaret ediyor (Türkçe çevirisi, Popülizm: Büyük Hınç, Heretik Yayınları, 2018). Aşırı sağa oy verenlerin sadece neoliberalizmden mağdur seçmenler olarak değerlendirilemeyeceğini, çoğu yerde yürürlükteki iktisadi-sosyal sistemden yararlananların da Trump’a veya Orban’a olduğu gibi, Erdoğan’a veya Putin’e destek verdiklerini belirtiyor.
Popülizmler sadece alt sınıfları veya statülerini kaybedenleri peşinden sürükleyen bir siyasal-toplumsal söyleme dayanmıyorlar. Yükselen popülist milliyetçiliklerin arkasında sadece iktisadi endişeleri aramak yetersiz kalıyor. Başkalarının özgürlüklerini kısıtlama saplantısı, kıskançlıkla, aşağılanma duygusuyla, kendi başarısızlığına mazeret bulma arzusuyla, garezle, kinle beslenen bir hıncın ve bundan kaynaklanan öç alma tutkusunun tezahürü.
Fassin bu hıncın sınıfsal bir karakteri olmadığının altını çiziyor. Kendisinin yerine başkalarının bu dünyadan haz aldığını, nimetlerinden yararlandığına inananlar arasında sadece yoksullar yok. Aşırı sağ partilere yalnız iktisadi mağdurlar oy vermiyor. Destekledikleri parti veya lider yıllardır iktidarda olsa da “kendi ülkelerinde yabancı olduklarını” düşünenler, buna inanmaya devam edebiliyor. Erdoğan Türkiye’si, Putin Rusya’sı bunun en iyi iki örneği değil mi?
Fassin muhafazakâr, otoriter sağ partilere, siyasal liderlere oy verenleri, sadece ıstıraplarını anlamak gereken mağdurlar olarak değil, “kötücül tutkuların esiri siyasal özneler olarak ele alıp bunlara karşı diğer öznelerle ve başka tutkularla mücadele edilmesi gerektiğini” iddia ediyor. Çünkü hınç özgürleştirici bir isyana, garez kurucu bir öfkeye dönüşmüyor. Dolayısıyla sağ popülizmi sol popülizme dönüştürmek de nafile bir çabadır.
Geçen yıl on üç dilde aynı zamanda yayımlanan Büyük Gerileme başlıklı derlemede (Metis Yayınları), Pankaj Mishra da hınç konusunu ele alıyor. “Hınç Çağında Siyaset: ‘Aydınlanma’nın Karanlık Mirası” başlıklı yazısı, insanları çıkarlarının bilincinde akıllı yaratıklar olarak tanımlayan ve algılayan modern düşüncenin, günümüz popülizmleri karşısında büyük ölçüde boşlukta kaldığını iddia ediyor. Aynı tespit geleneksel faşizm analizleri için de geçmişte dile getirilmişti.
Korkunun, kuşkunun, istikrar talebinin baskın olduğu, tutkuların hâkim olduğu siyasal tahayyülde, gerçek çıkarlarının bilincinde olmak bir üst sınıf, egemen sınıf tavrı olarak değerlendirilir. Pankaj Mishra, “Hint, Türk, Polonyalı, Filipinli müreffeh kesimlerin, ne yapacaklarını kestirmenin giderek zorlaştığı kendi demagoglarına olan sarsılmaz sadakatlerine” dikkatimizi çekiyor. Aynı zamanda otuz yıldan fazla süredir egemen olan iktisadi liberalizmin öngörmediği ama neden olduğu bir nihilist başkaldırıya işaret ediyor. 1930’ların ortasında Alman burjuvazisi Nazileri destekleyerek veya onlara uyum göstererek, uzun vadeli çıkarları açısından akılcı mı davranmıştı? Nihilizm sadece çaresiz alt sınıflara, bunalımlı küçük burjuvalara özgü bir tepki değil. Büyük altüst oluş dönemlerinde üst sınıfları da sarabiliyor.
Kendini destekleyenleri kinlerini diri tutmaya çağıran, kininin davacısı gençler yetiştirmek isteyen, siyasetinin iriliğini ve diriliğini hınç ve garez üzerine inşa eden bir otoriter lider, nihilist bir tasavvur dünyasına hitap etmiyor mudur?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları