AKP ve Eşitsizliğin Bedeli

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Türkiye gelir dağılımında eşitsizliğin en fazla olduğu ülkelerden biri. OECD içinde Türkiye, Şili ve Meksika’dan sonra en yüksek gelir eşitsizliğine sahip 3. ülke konumunda. Halkın temsilcisiyiz, milleti arkamıza aldık diyerek Türkiye’yi 12 yıldır yöneten hatta “3Y” parolası ile (Yoksulluk- Yolsuzluk-Yasaklar) ile yola çıkan AKP iktidarı döneminde de eşitsizlik azalmadı aksine arttı. Hal böyle iken seçmen tercihini her seçimde Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’sinden yana yaptı.
Geçen haftaki ‘Erdoğan ve Popülizmin Paradoksu’ başlıklı yazımda “Erdoğan güçlü bir siyasetçi. Popülizmi ana eksenine almış doludizgin ilerliyor. Hem kendi partisi AKP’yi hem de ülkeyi istediği gibi idare ediyor. Ve şimdi de Cumhurbaşkanı. Bagajı ise hayli yüklü: Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, hukuksuzluk, demokrasiden uzaklaşma, ‘ötekileştirme’, medya üzerinde baskı kurma...” diye yazıp AKP iktidarının “kadrolaşma ve yolsuzluk” gibi icraatlarının seçmenlerin oylarını neden etkilemediğini anlatmaya çalışmıştım.
Önceki gün Türkiye’ye gelen ve bir konuşma yapan Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz’in “Eşitsizliğin Bedeli” adlı kitabı bu konuya yeni açılımlar yapıyor. Stiglitz kitabında insanlar arasında gelir eşitsizliğinin nasıl bilinçli şekilde artırıldığını, siyaset tarafından şekillendirilip derinleştirildiğini anlatıyor. “Eşitsizlik bütçeden para politikasına, hatta adalet sistemine kadar ülke için önemli her kararda kendini gösteriyor. Ve bu kararlar eşitsizliği sürekli kılıp daha da kötü hale getiriyor. Artan eşitsizlik, siyaset, kamu, yargı ve ekonomi gibi farklı alanlarda da çok derin yaralar açıyor...”
Bir dönem Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı ve Clinton hükümetinde İktisadi Danışmanlar Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Stiglitz, neoklasik iktisadın içeriden eleştirisini yaparken ABD’deki süreci anlatıyor ama bunu yaparken aslında görüyoruz ki bir anlamda AKP’nin 12 yıllık dönemine de ışık tutmuş oluyor. Toplumsal kutuplaşmayı, rant arayışlarını, algı mühendisliğini, azınlık bir kesimin devleti, yargıyı ve demokratik süreci ele geçirişini ve bunun yarattığı güven kaybını anlatıyor kitap. Kitabın ABD’deki ilk baskısından bu yana iki yıl geçti, bu süreç zarfında Fransız iktisatçı Thomas Piketty’nin “21. Yüzyılda Sermaye” adlı kitabı gelir eşitsizliği üzerindeki tartışmaları daha da yoğunlaştırdı.
Türkiye’de özellikle iktidar ve yandaş çevreleri tarafından dile bile getirilmeyen bir kavram “eşitsizliğin artması”. Her şeyin rant üzerine kurulduğu sistemde, borçlandırılarak tüketimine yönlendirilen ve daha önce elde etmediği mal ve hizmete sahip olduğu için gelirinin nasıl eridiğinin farkında bile olmayan geniş kitleleri popülist politikaları ile yönetti bugüne kadar. Aynı popülist politikalar beraberinde vasatçılığı da getirdi. Eğitimden tutun sağlığa, gıdadan tutun barınmaya kadar... “Herkes sağlık hizmeti alır hale geldi” söylemi öyle bir algı mühendisliği ile yönetiliyor ki, sağlık hizmetinin kalitesinin nasıl düştüğü sorgulanmıyor bile. Bir doktor durumu “Hastanelerin acil servislerine gelenlerin yüzde 85’inin hastalığı acil müdahale gerektirmiyor. Geliyor doktorla konuşuyor küçük çözümlerle mutlu mesut evlerine dönüyorlar.
Gerçekten hasta olanlar ise bu hengamede gümbürtüye gidiyor. Ama çoğunluk içindeki oranları, yüzde 15 hatta daha düşük olduğu için sorun görünür hale gelmiyor” diye özetliyor. Eğitimde de durum farklı değil. Özel okulların, vakıf üniversitelerinin önemli bir bölümü kaliteli eğitim vermiyor. Ama öncelikli amaç diploma sahibi olmak olduğu için bu durum sorgulanmıyor. 17 Ağustos depreminin 15. yılını geride bıraktık. 15 yıldan beri özel iletişim vergisi adı altında milyarlarca lira toplandı devletin kasasında. Bu para olası bir depreme hazırlık olarak kullanılacaktı ama duble yollara, inşaatlara harcandı...
Stiglitz eşitsizliğini bedelinin çok ağır olacağını söylüyor. “Bugünün bölünmüş toplumu, geleceğimizi de tehlikeye atıyor” diyor. Kapitalizmin geldiği noktayı, siyaset, sermaye ve eşitsizlik ilişkisini anlamadan çözüm üretmek pek mümkün gözükmüyor. Tabii AKP’yi ve politikalarını da bu çerçevede değerlendirmeden...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları