Suriyelilerimiz!

21 Ağustos 2014 Perşembe

Türkiye’nin değişmeyen gündem maddelerinden biri “içimizdeki Suriyeliler” oldu. Sayıları kesin olarak bilinmiyor. Resmi rakamlar yüz binlerle, ama genel kabul gören rakam 2 milyonun üzerinde.
Başlangıçta Hatay, Gaziantep ve çevresinde yoğun görüldüler. Zamanla büyük kentlere yayıldılar. Şimdi Türkiye’nin her yerindeler. Terk edilmiş bir cezaevinden yıkılmak üzere olan gecekonduya, köprü altından otogarlara kadar nerede sığınacak yer bulurlarsa kafileler halinde yerleşiyorlar.
Çaresizler... Yaşadığı toprakları can korkusuyla bırakmaktan daha acı ne olabilir ki? Bir de sığındığınız ülkede en temel yaşam koşullarından bile yoksunsanız, gerisini siz düşünün.
Bırakın kent merkezlerindeki her kırmızı ışıkta grup halinde bekleşenleri, alışveriş merkezlerinin önünde, “çıkanlar bize torbalarından bir şey verir mi” diye umanları, şehirlerarası yolda bile sollamakta olduğunuz kamyonun kasasının Suriyelilerle dolu olduğunu görüyorsunuz.
Kimi kentler zalimce bir karar alarak onları toplayıp şehir dışına çıkarmayı bile çözüm saydı...

***

Bu noktaya nasıl gelindi?
Suriye ile ilişkilerimiz tarihin hemen her döneminde dalgalı oldu. Özellikle PKK terörünün yükseldiği dönemlerde “dış mihrak” deyince ilk akla gelen ülkeydi.
2000 yılı ile birlikte Türkiye deyim yerindeyse “affet ama unutma” politikası izleyip Suriye’yle dostluk bağlarını güçlendirdi. Teröre destek tartışmalarının yerini kalkınma için birbirine destek almıştı.
Pek çok alanda şanslı bir miras devralan AKP Suriye konusunda da önünde gümüş bir tepsi buldu. İçinde “sınırlardaki mayınları kaldıralım” önerisinden “artık vize anlamsızlaştı” yakınlaşmasına kadar her şey vardı.
Ta ki 2011 yılı başına yani, “Arap Baharı” rüzgârlarının AKP’nin başını döndürdüğü günlere kadar... Erdoğan ve Davutoğlu bu rüzgârla birlikte Suriye’deki rejimi de değiştirmeye karar verdiler. Takvim olarak da “haftaları” öngördüler. Davutoğlu’nun “Esad’ın haftaları kaldı” demeci vermesinin üzerinden yaklaşık 110 hafta geçti.
Bu zaman diliminde Suriye’deki iç savaştan kaçanlar da soluğu Türkiye’de aldı. Esad kısa sürede devrileceğine göre gelen Suriyelileri kardeşçe ağırlamak, sonra da onları davul zurna ile barış dolu ülkelerine göndermek ne güzel olurdu!
Ama öyle olmadı. Durumu biraz daha iyi olan ya da yolunu bulabilenler Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine gitti. Kalanlar, bize kaldı.

***

Bu aşamadan sonra çözüm ne?
Olayın bütün boyutları bir yana öncelikle insani yanı var. 2 milyon insan toprağından sökülmüş kökleri havada ağaçlar gibi yarı kuru yarı diri aramızda dolaşıyor. İş bulabilen hiçbir güvence olmaksızın emeğini satıyor. Gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alan haberler ayrı bir felaket.
Türkiye uluslararası göçmen gerçeği penceresinden bakınca dörtlü kıskaç altında. Göçmenlerin daha zengin ülkelere ulaşmak için kullandığı transit geçiş ülkesiyiz. Topraklarında göçmen barındıran ülkeyiz. Çevre ülkelerdeki iç savaş ve krizler nedeniyle toplu sığınmacı akınına uğrayan ülkeyiz. Kendi yurttaşları dünyanın dört bir yanına daha iyi bir yaşam için göçen ülkeyiz.
Bütün bunlar Türkiye’nin bir “göçmen politikası” oluşturmasını zorunlu kılıyor. Örneğin Türkiye’de oturma kararı alan bir yabancının muhatap olmak zorunda kaldığı bakanlık sayısı 20’yi buluyor.
Güncel sorun Suriyeliler... Hükümetin birbirini katlayan hatalarıyla büyüyen bu sorunu, onları dışlayarak çözmek olanaksız.
Komşularla barışı öne alan politikalar üretmek ve içimizdeki Suriyelilerin insanca yaşamasını sağlayıp ülkelerine dönme zemini hazırlamak başlangıç olabilir.    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozgiller! 23 Nisan 2024
İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları