Çankaya’da Sitemli Veda

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Çankaya’da Abdullah Gül dönemi, tarihe geçecek bir veda resepsiyonu ile son buldu. Her ne kadar gizlenmeye, üzeri örtülmeye çalışılsa da Gül ile Erdoğan ve AKP arasında son yıllarda yaşanan anlaşmazlıklar hepimizin malumuydu. Abdullah Gül’ün, Gezi olaylarında hükümeti ısrarla itidale ve anlayışa davet eden tonu, Twitter’ın kapatılması karşısında tavır alması, ifade ve protesto özgürlüklerinden yana söylemleri, parlamenter sistemi savunması, başkanlığa sıcak bakmaması ve daha bazı başka mevzularda ortaya koyduğu bir nevi “karşı duruş” yüzünden günbegün istenmeyen adam ilan edildi. AKP’nin üst yönetiminin yeniden şekillenmeye başladığı içinde bulunduğumuz dönemde de Gül’ün partiden tasfiyesine vardırılan dışlanma kampanyası devam etti. Hatta paralelci olduğu bile yazılıp çizildi. Parti içinden ve İslami kesimden Gül’e karşı kayda değer savaş tamtamları çalındı.
Tüm bunlar karşısında sükûnetini, soğukkanlılığını, siyasi zarafetini korumayı başaran Gül, nihayet Cumhurbaşkanlığı veda resepsiyonunda kırgınlığını dile getirdi. Fazla risk almadan “Bizim cenahtan çok saygısızlık gördüm” demekle yetindi. Fakat veda resepsiyonunun asıl ve beklenmedik kahramanı Hayrünnisa Gül oldu. Son derece cesur bir çıkışla eşine ve kendisine yapılan yanlışlara açıkça sitem ederek bu süreçte yaşadıklarını 28 Şubat döneminde bile görmediklerini söyleyebilecek kadar “ileri gitti.” Bununla da kalmayarak bazı gazetecilere kırgınlığını yüzlerine karşı açıkça dile getirerek onların ellerini sıkmayı reddetti. Ve öfkesini, asıl intifadayı kendisinin başlatacağını söyleyerek şüpheye mahal bırakmayacak biçimde ortaya koydu. Kadının fendi Hayrünnisa Gül’ün bu sürpriz çıkışıyla ve Gül ailesinin küskün ve fakat vakur fotoğrafıyla bir Çankaya perdesi daha böylece kapandı.
Fakat Gül ailesinin son dakikada gelen bu dik duruşları deyim yerindeyse beyhude. Çünkü her şeyin mubah kabul edildiği bu hırs ve öfke zeminli yolda Abdüllatif Şener’lerden Fethullah Gülen’lere ne “kardeşler” ne “yol arkadaşları” heba edildi, bir an bile tereddüt edilmeden. Kendisinden bir tık farklılık gösterdiği, iktidarına küçücük bir gölge düşürme olasılığı belirdiği anda o kişi yok edilmeye mahkûm oldu. Yenileşme adı altında bir tür yok etme, silme hareketi yükseltildi. Halbuki ortada yükselen yalnızca otoriterleşme hareketiydi. Farklılıklardan doğan zenginlikler, empati, vicdan, demokrasi gibi değerler alabildiğine hırpalandı. İşte böyle böyle, sile sile, yıka yıka, yok ede ede yürüdü onlar bu yollarda...

Yeni Türkiye, yeni başbakan
Cumhurbaşkanlığı seçilmesinin YSK tarafından resmi olarak ilan edildiği tarihten itibaren partisiyle ilişkisi kesilmesi gereken Erdoğan anayasayı kale almayarak partisinin başında kalmaya devam etmişti. Erdoğan, son olarak AKP Genel Merkezi’nde yeni başbakan adayını açıkladı. Ahmet Davutoğlu, 12 yıl öncesi Türkiye’si için yaptığı hasta adam ya da fetret devri benzetmeleriyle, dış politikayla ilgili fikirleriyle çağrıştırdığı neo-Osmanlıcı duruşuyla bugüne kadar Erdoğan’dan kayda değer miktarda artı puan toplamış olsa gerek ki bu görev için seçildi. Bu arada sıfır sorun hedefiyle atmaya başladığı dış politika adımları sonucunda vardığı yerin ancak “değerli yalnızlık” olabildiği, geride çoklu sınır sorunları ve 49 rehine bırakmış olduğu gerçeği ise fazla önemsenmiyor olsa gerek... Erdoğan yaptığı konuşmada, bir yandan bu görev için neden Davutoğlu’nu seçtiğine, bir yandan da satır aralarını kullanarak Abdullah Gül’ü neden tercih etmediğine dair mesajlar verdi. Diğer yandan Davutoğlu’nun konuşmasından anladığımız kadarıyla Erdoğan AKP’nin lideri olmaya devam edecek ve yeni Başbakanımız, yeni Cumhurbaşkanımızın görev süresi boyunca alenen “taraf” olmasında herhangi bir beis görmeyecek. Zaten Erdoğan’ın halefi olarak, hükümeti kontrol altında tutmasına izin verecek bir kişiyi belirlemek isteyeceğini biliyorduk. Böylece önümüzdeki yeni dönemde Cumhurbaşkanı önderliğinde kurulacak yeni idare anlayışını hep birlikte yaşayacağız.

Ercan Yeşilyurt
Cumhuriyet gazetesi yazarı ve çok değerli arkadaşım Ercan Yeşilyurt’u kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum. Kendisine Tanrı’dan rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları