Baro Seçimleri Ve Bir Aday

20 Eylül 2008 Cumartesi

22 Temmuz 2007 seçimlerinde AKPnin yüzde 47 oy almasıyla yeni bir süreç başladı.

Bu süreçte, AKP lideri Tayyip Erdoğan, tümüyle kuramadığı kişisel sultasını gerçekleştirmek için, emellerinin karşısında duran Çankayayı ele geçirmeyi ilk hedef olarak koydu.

Ahmet Necdet Sezerin görev süresinin dolması üzerine, bu stratejik önemi olan tepe, MHPnin de yardımıyla, Abdullah Gülün oraya seçimiyle düşürüldü.

Çankayaya dindar bir cumhurbaşkanı oturtuyoruz aynı zamanda 2007 / 22 Temmuz seçimlerinin de sloganıydı.

Çankayaya Gülün oturtulması kişisel sultayı gerçekleştirme sürecinin ilk aşamasıydı, başarıyla sonuçlandırıldı.

Ardından, YÖK ve üniversiteler aşaması geliyordu. Abdullah Gül bu operasyonun baş mimarı olarak, iktidarın dümen suyundaki yeni YÖK Başkanını seçti ve üniversiteler operasyonunun ilk aşamasını, rektör atamaları izledi.

Yeni dönemde rektör atamalarında ölçüt, laiklik ve Cumhuriyetin değer ve kazanımlarını özümsemek değil, tam tersidir. Bu gerçeği görmeden, önceki dönemle biçimsel benzerliklere takılıp kalmak gerçeği kavramamak demektir.

***

Çankaya ile üniversiteleri, yargı ile TSK izleyecekti. Tüm muhalefetin sindirilmesi ise ondan sonra çocuk oyuncağı olacaktı. Bunun belirtileri de ortada.

Bu tabloyu iyi gördükten sonra, Ergenekon soruşturmasının yürütülme şekli ile bunun AKP yandaşı tetikçi medya tarafından kullanılmasını genel gelişme içindeki doğru yerine oturtmak daha kolay olacaktır.

Dikkatlerin Ergenekona çevrilmesi, yargı konusundaki niyetlerin unutulmasına yol açmamalı.

Bütün bunları size aktarmayı düşünüyordum ki, dünkü Cumhuriyetin 2. sayfasında dostum Başar Yaltının Yeni Adli Yıl ve Barolar başlıklı yazısı gözüme çarptı.

Demokrasinin ve hukukun bir değer olmaktan çıkıp araçsallaştırıldığını belirten yazı, içeriği kadar onu kaleme alanın kişiliği açısından da önemli.

Biliyorsunuz, bu yıl bütün Türkiye yüzeyindeki barolar gibi, İstanbul Barosunda da, başkanlık ve baro yönetimi seçimleri var.

Yargı yalnızca, iddia ve karardan ibaret olmayıp, iddia, savunma ve karardan oluşan bir sacayağı olduğuna göre, baroların hukuk devleti savaşımında ve demokrasinin onsuz olmazı yargı bağımsızlığı konusunda önemli işlevleri var. Anadoludaki tüm baroların yalnız avukatların meslek örgütü olmayıp aynı zamanda hukukun üstünlüğünü savunma gibi kamusal görevleri olduğunun tam bilincine vardıklarını söylemek benim için pek kolay değil.

Ama, dünyanın en büyük (yani üye sayısı en fazla) barosu olan İstanbul Barosunun bu iki işlevi de yerine getirebilecek bir üye yapısına sahip olduğu söylenebilir.

Başar Yaltı, İstanbul Barosu başkan adayı olarak, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu içinde yarışa katılan bir aday adayı. Yazısı bu bakımdan da ilginç.

***

Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu, yarın yani 20 Eylül günü, bir seçim yaparak talipler arasından kendi adayını belirleyecek.

Yarışmacılar arasında olan ve insanlığın gericiliğe karşı tarihsel itirazını dile getirmek için adaylığını koyduğunu belirten Başar Yaltı, özellikle baroyu yalnızca üyelerinin gereksinimlerini karşılayan ve onları adalet değerlerinden uzaklaştırarak, birer hukuk teknisyeni haline getirmek durumuna düşürecek olan bir işlevle sınırlı tutmayıp, aynı zamanda hukukun üstünlüğünü sağlamaya yönelik toplumsal görevlerini de yerine getirmek amacıyla, arkadaşlarıyla birlikte şu önerileri yaşama geçirmeye çalışacaklarını belirtiyor:

1- Baroda yolsuzlukları ve hukuka aykırılıkları araştırma merkezi kurulması.

2- Kamuoyuna mal olmuş dava ve soruşturmalara baro adına müdahil olunması, bu mümkün olmaz ise gözlemci atanması.

3- Prof. Hayrettin Ökçesiz tarafından hazırlanan Hukuk Devleti Ölçümü projesinin yürürlüğe konması.

Tanıdığım Başar Yaltının kişiliği ile önerdiği program örtüşüyor.

Umarım avukat arkadaşları ona bunları gerçekleştirme olanağını tanırlar.

 

asirmen@cumhuriyet.com.tr



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları