Olaylar Ve Görüşler

Suriye’nin geleceği

04 Ekim 2018 Perşembe

ABD’nin planlarını kesintiye uğratmanın yegâne yolu, büyük küçük demeden herkesle birleşmekten, herkesi birleştirmekten geçiyor. Böyle bir mecburiyet, en çok işbirliği yapılması gereken adresi de işaret ediyor.

 

Sekiz yıldır süren savaş birçok şeyi değiştirdi. İç ve dış denge bozuldu. Hiçbir şeyin eskisi gibi olması mümkün görünmüyor. Yaşananlar buna işaret ediyor. İşin başlangıcında bir iç mesele vardı. Dış etkilerle bambaşka bir mahiyet kazandı. Dönüşü olmayan bir yola girildi. Artık üniter bir Suriye ortaya çıkmayacak. Daha doğrusu, tekil yönetsel yapıya sahip bir Suriye’yi isteyenler yok denecek kadar az. Bir tek Suriye’nin mevcut rejimi bunu istiyor. Onun da gerçekleştirmeye gücü yok. Astana sürecini yürüten üç ülke, bunu istediklerini beyan ettiler.

Toprak bütünlüğü ve egemenlik konusu
Bu durum, çok kuvvetli bir şekilde Tahran Zirvesinin sonuç bildirisine yansıdı. Adı geçen bildirinin 2. maddesi çok açık: “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine olan kuvvetli ve devam eden taahhütlerini vurgulamış ve bunlara herkes tarafından saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizmişlerdir. Kim tarafından gerçekleştirildiğine bakılmaksızın, hiçbir eylemin bu ilkelere halel getirmemesi gerektiğini yinelemişlerdir. Terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmiş, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını ifade etmişlerdir.” (7 Eylül 2018, Gazeteler)
Bu kadar açık ve net bir şekilde ülkenin toprak bütünlüğü ve egemenliğine yer verilmesine rağmen bir süre sonra aşağıdaki ifadeler CB Erdoğan tarafından kullanılmıştır: “... Tablo ortada. Lafta herkes Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ediyor. Ama uygulamaya baktığınız zaman, herkes parselasyonu yapmış. Bir ülkenin 22 üssü var, bir diğerinin 5 üssü var. Üsler kurulmuş. Türkiye olarak bizim ise öyle bir derdimiz yok. Parselasyon, şu, bu derdinde değiliz biz. (...) Biz diyoruz ki ‘Sizi rejim çağırdıysa bizi de Suriye halkı çağırdı.’ Aramızdaki fark bu. Biz rejimi tanımıyoruz, Suriye devletini tanımıyoruz. (...) ” ( 17 Eylül 2018, Gazeteler )

Sorunlu söylem
Bu söylem sorunlu; Tahran bildirisini de anlamsız kılıyor.
Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda Astana cephesinde durum buysa diğer cephelere değinmeye gerek yok. Çünkü ABD, özellikle İsrail ve Suudi Arabistan ile birlikte Suriye’yi bölmek ve parçalamak istiyor. Bunun için Kuzey Suriye’de yeni bir devletçik yaratmaya çalışıyor. Bu arayış, Irak’ın kuzeyi ile de bağlantılıdır.
CB Erdoğan’ın, yukarıda alıntıladığım, “... Sizi rejim çağırdıysa bizi de buraya Suriye halkı çağırdı” ifadesi, bu açıdan da son derece sorunludur. Aynı ifadeye ABD de başvurursa ne diyeceğiz? Nihayetinde Fırat’ın doğusunda ve kuzeyinde, Irak sınırına kadar olan bölgede yaşayan bir halk var. PKK uzantılarının vesayeti altında yaşayan bir halk... Talep onlar adına her an dillendirilebilir.
İdlib bölgesi de istikrara kavuşturulduğunda, bu bölge çözüm bekleyecektir. Sorunun odağında ABD’nin varlığı yatmaktadır. Suriye’nin geleceği de büyük ölçüde onun tercihleri ve bu tercihlere karşı direnilmesine bağlı olarak şekillenecektir. Bu nokta atlanırsa iş zora girer.

Üç parçalı yapı olasıdır
Görünen o ki, üç parçalı bir Suriye ortaya çıkacak: Rejimin egemen olduğu Rusya ve İran destekli bölge, ABD himayesindeki SDG isimli PYD bölgesi, Türkiye’nin kontrolünde ve ÖSO egemenliğindeki Cerablus, Afrin ve İdlib bölgeleri.
Anayasa çalışmalarında bu üç varlığın ağırlığı hissedilecektir. Tanımadığınızla savaş yapabilirsiniz ama barış yapamazsınız. Anayasanın kabulü süreci, nihayetinde taraflardan her birinin diğerinin varlığını tanımasını ve aralarında egemenliğin paylaşımına rıza gösterilmesini içerecektir.
Bu üç parçalı yapı, etnik ve mezhep temelli bir ayrışmayı ifade ediyor. Muhtemel ÖSO bölgesinin bir eko-sistem olarak Halep’ten ayrıştırılması çok zordur. Öte yandan PYD bölgesi petrol, doğal gaz ve suyu kontrol ediyor. Bu bölgenin merkezi devletten soyutlanması rejimin enerji kaynaklarından yoksun kalması demektir ki, sürdürülebilir değildir.
Bu ayrışma kısa vadeli bir bakış açısıyla çatışmasızlık bölgelerinin ortaya çıkmasını sağlar. Görece barışı da olanaklı kılar.
Böyle bir çözüm tarafları tatmin eder mi? Geçici olarak ‘evet’ diyelim.
Gelelim böyle bir çözümün Türkiye’nin çıkarlarına 'uygun olup olmadığına... Türkiye sınırına bitişik iki özerk yapı da merkezi devlete gevşek bağlarla bağlı olursa, ÖSO bölgesi için Türkiye bundan memnun olsa da, toplamda arzu edilmeyen gerçekleşir. Irak ve İran’daki olası gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde; bugünün çözümü yarının sorun alanını oluşturacaktır.
ABD’nin planlarını kesintiye uğratmanın yegâne yolu, büyük küçük demeden herkesle birleşmekten, herkesi birleştirmekten geçiyor. Böyle bir mecburiyet, en çok işbirliği yapılması gereken adresi de işaret ediyor. Oysa ‘rejimi tanımıyorum’ demek, ilk düğmeyi yanlış iliklemektir. En başta, 2011’de ABD ile birlikte rejimi devirmeye girişmenin nelere mal olduğunu hâlâ görememek, yanlışı devam ettirmek demektir.

Tarihi ders
Suriye’nin başına gelenleri doğru tahlil etmeliyiz. Baba Esad’ın yanlışları gün gibi ortadadır. Lübnan’ın içişlerine karışmasının bedelini bütün ülke halkı birbirine düşerek, dış müdahalelere açık hale gelerek ödemektedir. Yıllarca halkının refahı için harcaması gereken kaynakları Lübnan’a gömmüş; iç barışını zayıflatmıştır. Dış güçlerin müdahalesine uygun vasat yaratmıştır.
Türkiye’nin de, ‘kardeşlerimiz’ diye hitap ettiği kesimin güvenlik ve refahı için yaptığı harcamalar bir kenara bırakılırsa, komşu bir ülkenin iç işlerine karışması uygun bir yaklaşım değildir. Kendi güvenliği için attığı bütün adımlar meşrudur ama ötesi ülkenin çıkarına değildir. Ayrıca içinde bulunulan ekonomik durumun Suriye’de yaşananlardan bağımsız olduğu da kolayca ileri sürülemez.
Öte yandan, bir zamanlar destek verdiğimiz gruplardan bir kısmını İdlib’den temizlemek sorumluluğunu da üstlenmiş bulunuyoruz. Umarız zayiata yol açmadan söz konusu temizlik yapılabilir.
Sonuç olarak, üç parçalı federal bir Suriye ufukta görünüyor. Buradan kaynaklanacak jeopolitik riskleri azaltıcı adımlar şimdiden atılmayı bekliyor.  

Ahmet Yavuz
E. Tümgeneral



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları