Feyzi Açıkalın

İnsan neden hizalanır?

04 Ekim 2018 Perşembe

Hizalanmak otoriter bir deyimdir. Okulda olmasa da askerlikte hizaya alınma eğitiminden kaçınılamaz. Bir zorunluluk gereği uymak durumunda kaldığın kurallar bütünü vardır orada. “Dirsek temas aralı hizaya gel” emrine karşı gelemezsin.

Sivil yaşamdaki hizalanma farklıdır. Oradaki, örneğin siyasi otorite, sana yararlanmak istediğin bir iktidar olanağı, ayrıcalığı sunuyorsa senin de karşılığında o manzumenin içinde erimeni ister.

Ya da en fenası senin “hizaya sokulmandır” ki burada bir gönüllülük durumu yoktur. Otorite seni hizaya sokmak için öyle bir ders verir, elini ayağını öyle tutmaz kılar ki, feleğini şaşırırsın. Ama konumuz bu da değil.

İnsan durup dururken neden bir otoriteye yaslanmaya gerek duyar? Neden kendi isteğiyle onların özensizliğinde, yavanlığında, vasatlığında ergir?

Türkiye’nin özgül koşulları içinde bu sorunun da bir yanıtı olmalıdır. O yanıt, popüler kültürü bir şekilde ele geçirmekte olan siyasi iktidarın, şimdi de “karşı cenahtan” aydın devşirme uğraşında saklı olmalıdır.

Anlı şanlı çok bilmişlerin, arada bir yolladıkları iktidar karşıtı salvolarıyla teslim olmaz zannedilenlerin, muktedirin kornijinde nasıl da kolaylıkla sıralandıklarının cümle aleme gösterilmesi azımsamayacak bir rövanş olmalıdır.

O kornij ki, üstünde yürüyen perdeyi bazen sımsıkı örter, bazen de ardına kadar açarak, “içeri alınıp, hizaya sokulanlarla” sahneye konulan vodvilin gösterimini sağlar.

İçeri geçenlerin genel tavrı, kendilerini çok yetkin hissetmeleridir. Bir başka dünyaya ait oluşları(!) onların ortalama Türkiye ölümlülüleriyle ilişkisini zaten en aza indirmiştir.

Onlar için mekan ve zaman kavramları farklıdır. Örneğin, Türkiye’ye ait güncel sorunlarla uğraşmak vakit kaybıdır. Gördüklerimiz, bu coğrafyanın ve sürmekte olan tarih diliminin zaten yaşanması gereken gerçekliğidir.

Pek değerli bilgilerinin kısır gündemi değerlendirmede heba olup gitmesine dayanamazlar. Onlara, geniş ölçekte, ancak “masanın üstünden bakarak” yorum yapmak yakışır.

Bir de sevip, saydığı, savunmak durumunda kalabileceği vatan gibi bir değerler bütünü yok denecek kadar azdır. Donanımlarını bu yolda kullanmakla da kendilerini sorumlu kılmazlar. Öyleyse, sahip oldukları rafine bilgiler, aşağıladıkları kesimlere bir doyum aracı olarak püskürtülebilir; rahatça, dalga geçerek.

Açık etmeye kibirleri yetmese de, güçlünün dizinin dibinde sıralanmayı bir işe yarama ilkesiyle savunurlar. Bunca yıldır yanlış cenahta eli kolu bağlı oturmaktansa, içerde olup hiç olmazsa yararlı olabilmeyi fısıldarlar, gerekçe olarak yakınlarına.

Ne yazık ki “cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşendiği” deyimini en iyi bilenlerdir.

Bu, galaksiler ötesi düşünce derinliği ve bilgi birikimi, Bizans’ın bir devamı gibi gördüğü Osmanlı’nın arşiv saklama geleneği hayranlığından yola çıkarak, kütüphanesini yine bir başka saraya teslim etmeye itiyorsa kişiyi; daha da kötüsü, zaten kendisini hiç ona ait hissetmediği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’inin yıkılmakta olduğunun varsayımıyla yapıyorsa bunu, yatacak yeri yoktur…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları