Yerel demokrasi zamanı

08 Ekim 2018 Pazartesi

Önümüzdeki yerel seçimler, ülkenin içine sürüklendiği Başkanlık rejiminin ilklerinden biri olacaktır.
Her ilk oluşum gibi bu seçimlerin sonuçları da sonrasının siyasal gelişmelerini bire bir belirleyecektir. Yerel seçimler buna göre değerlendirilmelidir.
Bu çerçevede, genel olarak demokrasi güçlerine, özelde de CHP’ye büyük bir sorumluluk düşüyor.

Tarihsel görev: Demokrasiyi yerelde yeşertmek
Bu ülkede demokratikleşme girişimlerinin başarısız kaldığı bir gerçektir. Başkanlık rejimi, bu başarısızlığın en somut kanıtıdır.
Eğer bu topraklarda demokrasi oluşacaksa -ki bu insanlığın gelişmesinin önünde sonunda zorunlu kılacağı bir sonuçtur- seçimlerin sonrası, demokrasinin yerelde filizlendiği bir dönem olabilir; doğrusu, olmalıdır.
Yerel demokrasinin kilidini açacak olan katılımcılıktır. Belediyenin iş ve işlemlerinin yöre halkının etkin katılımıyla yürütülmesi anlamına gelen katılımcılık, olabildiğince kurumsal olmalıdır; sendikalar, dernekler ve belediye yönetimlerinin özellikle oluşturacağı yapılar, yönetimde söz sahibi olmalı; her düzlemde somut öneriler yapabilmelidir.
Demokratik katılımcılık, belediyelerin çalışmasında doğruluğu, dürüstlüğü, erdemi geçerli kılar. Ahlak değerlerinin özünü yitirerek iyice buharlaştığı günümüzün Türkiye’sinde, sağlıklı bir toplumsal yapının dokusu olması gereken ahlakın geri kazanılması da az şey değildir.
Çok daha önemli olarak yerel özgürlük ortamı, düşünce ve ifade özgürlüğünün yaşama geçtiği; kültür ve sanat etkinliklerinin, yerel, ulusal ve evrensel öğelerinin birleştiği; çocukların ve gençlerin yaratıcı yeteneklerini özgürce sergiledikleri bir düzlem olmalıdır.
Yerel düzeyde özgürleşmenin temeli üretim olmalıdır; insanlar, üreterek özgürleşmeyi içselleştirmelidir.

Önkoşul: Aday saptanması
Böyle bir belediye anlayışı aday saptanmasında tutarlı davranmakla başlar.
Bu nedenle, CHP üst yönetiminin seçimlerde sağcı söyleme sarılacağı açıklaması ya da İstanbul İl Başkanı gibi kimi yöneticilerin sergiledikleri seçimi kazanalım da hangi adayla olursa olsun yaklaşımı çok, ama çok yanlıştır.
CHP’nin geçmişinde 1980’li yılların faşizan yönetimi döneminde, İzmir’in iki ilçe belediyesi, başkanları Osman Özgüven (Dikili) ve Hakkı Ülkü (Aliağa), düzenledikleri, kültür ve sanat şenlikleriyle bu ülkede özgürlüğün nefesi oldular.
Hafta sonu Eskişehir’de Büyükşehir ve Merkez ilçe belediyelerinin sergilediği gibi, İzmir’in kimi ilçe belediyeleri Köy Enstitülerinin kişiyi üretim ile özgürleştiren kültürünü günümüze taşıyan girişimler gerçekleştiriyor.
Özellikle Karşıyaka (Hüseyin Mutlu Akpınar) ve ayrıca açtığı ‘Semt Evleri’nde kadın ağırlıklı beceri kurslarıyla Balçova (Mehmet Ali Çalkaya) belediyeciliğe yeni boyutlar katıyor.
Demokratik katılımcı belediyeciliği çok yönlü geliştiren Seferihisar Belediyesi (Tunç Soyer), ek olarak tohum seferberliği, üretici birlikleri eliyle tarımsal üretim; üretilenlerin tüketiciye doğrudan ulaştırılması gibi çok sayıda özgün girişime imza atıyor.
Bu somut başarılar neden İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne taşınmasın?
CHP’li belediyeler yörelerinin sorunlarına halkla birlikte çözüm üretirken, bir taraftan da özgürlükçü demokrasi öbekleri olmalılar. Yapılması gereken CHP Genel Merkezi’nin böyle bir yerelde demokratikleşme yaklaşımını güçlü bir biçimde sahiplenmesi yaşama geçirileceğinin sözünü şimdiden seçmene vermesidir.
Yarının aydınlık Türkiye’sine gidecek yolun basamakları yerel demokrasi taşlarıyla döşenecektir. Kalıcı ve sağlıklı olan da budur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları