Özgür Mumcu

Vatana İhanet

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Önce hükümeti vatanın kendisi zannetmeye başladı. Sonra partiyi hükümetin kendisi. En son bizzat şahsını partinin kendisi. Dolayısıyla kendini vatan zannediyor.
Askerin siyasete müdahalesine karşı diye “sivil” bir sosla başlayan mücadelesinin geldiği son durak bu.
Askere değil denetim mekanizmalarına karşı olduğu belli. Demokratik bir denetim istemiyor. Yargı denetimi tanımıyor. Partisinden gelecek en ufak eleştiriye bile tahammülü yok.
Gözünde asker, yargı, yasama ya da muhalefet arasında bir fark yok. Gücünü sınırlamaya çalışıyorlar mı çalışmıyorlar mı? Bütün mesele bu.
“Askeri vesayet” tasfiye edilecek diye Erdoğan’a destek verenlerin o günlerde göremediği Başbakan’ın denetimin demokratik olup olmaması gibi bir derdi olmadığıydı.
O, partisi demek, davası demek, misyonu demek. Partisi, davası ve haliyle misyonu da vatan demek. O artık vatan-adam.
Ona ve atadıklarına gelen her eleştiri de o sebeple “vatana ihanet”.
Kim ki bol keseden “vatana ihanet” suçlamasında bulunur, kendini vatan zannetmektedir. Kim kendini vatan zanneder, kudretinden emin olduğu vakit “vatan hainlerinin” başını ezecektir. Bu memlekette ve daha birçok yerde tekrarlanmış eski bir hikâye. Bir zamanlar askerin de önüne geleni hain ilan ettiği hâlâ hatıralarda.
Dünyanın en ciddi suçlamalarından “vatana ihanet”in bu denli çok kullanıldığı az zaman bulunur.
Kurduğu savaş kabinesinin İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın ya da atanmış başbakan Davutoğlu’nun da “vatana ihanet” suçlamalarını bir alışkanlık haline getirdiği malum.
İktidarın gözbebeği kalemler ise Davutoğlu’nu eleştirenlerin “vatana ihanet” ettiklerini yazmaya başladılar bile.
Erdoğan ise “vatana ihanet” suçlamalarını neredeyse aniden bastıran yağmura dahi yöneltebilecek kadar komşu kapısı yapmış durumda.
Yolsuzluk operasyonları hükümetini hedefe almıştı. İhanete uğradığını hissetti. Cemaati, CHP’yi ve MHP’yi defalarca vatana ihanetle suçladı.
HDP’nin Meclis’te olmaması gerektiğini söyledi.
TÜSİAD başkanı, ekonomi ve yabancı sermayeyle ilgili uyarılarda bulundu, Erdoğan tarafından vatan hainliğiyle suçlandı.
Suriye politikasını eleştirenler de paylarını aldı. Ya bu “ülkenin evladı olmamakla” ya da vatana ihanetle suçlandılar.
Yolsuzluk haberi yayımlayan, Oslo görüşmelerini yayımlayan, MİT TIR’larını sorgulayan medya da günde üç defa tok karnına hain ilan edilmeye alıştı.
Manzara şu: Muhalefet partileri hain, bir zamanlar içtiği suyun ayrı gitmediği cemaat hain, medyanın havuzda boğulmayanı hain.
Bu da yaklaşık olarak kendine oy vermeyenlerin hepsinin şu ya da bu şekilde hain olduğu en azından ihanet potansiyeli taşıdığı anlamına geliyor.
Yani memleketin yarısı hain geri kalan yarısı ise Erdoğan.
Yakınında olanlar Erdoğan’ın bünyesinde eridiği sürece sorun yok. Ancak biraz kendileri olmaya çalışırlarsa onları da “vatan hainliği” bekliyor.
Tarih, kendini dev gibi hisseden, vatanın insan vücudunda biçimlenmiş hali zanneden, herkesi hain ilan eden çok dev adayı gördü.
Çoğu giderek yalnızlaşıp keskinleşerek ve çok defa arkalarında bir harabe bırakarak kaybolup gitti.
Devler sırasına adını kazıdığına eminken önce ikbalden düşüp sonra “bana cüce dediler, elmamı yediler” diye başını ellerinin arasına alıp sallanarak sayıklayan da çok oldu.
Bunların kahir ekseriyeti gerçeklikten kopmuş halde her önüne geleni hain ilan edenlerdendi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları